Varoluş Dergisi

MERHABA YABANCI, BİRBİRİMİZİ SEVEBİLİR MİYİZ?

Tüketim çılgınlığının her yeri tümör gibi sardığı bir dünyadayız. 90larda belki sadece alışverişten, maldan mülkten olduğundan şikayetçiyken, her geçen gün tümörün metastazına maruz kaldık.

Yedik içtik, yetmedi.

Aldık giydik, yetmedi.

Gittik gezdik, yetmedi.

Beğendik bir süreliğine aldıklarımızı sonra varlığını bile unuttuk gittik, yetmedi.

Her şeyi denedik, yaptık, tükettik…

Yetmedi.

Gözümüz doymadı tüketmeye, sıra insanlara geldi.

Çağımızın en büyük deliliği; insanları, ilişkileri, insanlığımızı tüketmeye başladık.

Eskiden insanların hikayelerini dinler ve gerçek duygularımızla, samimiyetle bağ kurardık.

Şimdiyse hikayeleştirilmiş insanları geçiçi duygularımızla sadece birkaç dakikalığına tüketiyor, başka bir tanesine geçiyoruz. Deprem afetti, hikayeleştirilmiş insanları tüketişimiz felaketin kendisi…

Eskiden tanımaya çalışırdık karşımızdakini. İlişkilerde ortak noktalarımız kadar birbirimizden farklı olma hakkımız, yanlış yapabilme payımız, zor konuşmalarla iyileştirilmek için çaba gösterilen ilişkilerimiz vardı.

Şimdiyse en küçük farklılık yürümeyeceğinin kanıtı, uğraşmak fazla yorucu geliyor. Artık dört yanlış bir doğruyu değil, bir yanlış tüm doğruları götürüyor.

Bağ kurmayı unuttuk, oraya gelemeden birbirimizi tüketiyoruz.

Bunun en vahşi şekilde yaşandığı mecralar online dating uygulamaları. Eskilerin tabiriyle çöpçatanlık yapan yerler. Bu yazıyı yazmama ilham olunca sosyal bilimci gözlemciliğimle daldım içeri. Daha en başında, ilk adım olarak profil oluştururken insanlığımızdan soyunup, alışveriş sitelerindeki bir ürünmüş gibi tüketilmeye hazır hale getiriyoruz kendimizi. En güzel fotoğrafları koyup, sonuna kadar yaşadığımızı sunuyoruz bu hayatı… Ne kadar farklı ülkeden fotoğraf koyarsan o kadar değer kazanıyorsun, mesela. Bu yüzden çoğu kişi riske atmıyor, fotoğraflardan yeterince anlaşılmıyorsa açıklama kısmına döşüyor ülke bayraklarını. Yalan yok, bazılarını googlelamam gerekti. Bunun dışında açıklamalar reklamlıcığın en şahane örnekleriyle dolu: kısa, öz, dikkat çekici ve merak uyandırıcı cümlelerle adeta magazin haberleri gibi seni profile daha fazla bakmaya çağırıyor. Bunu, okuduğun okul, mesleğin, burcun, instagram sayfan ve spotify bilgilerin gibi daha özel bilgilerle genişletebiliyorsun.

Erkeklerde beni şaşırtan şey gülmemeyi iyi bir şey ya da çekicilik sanıyorlar sanırım ki çoğunluğu kameraya hafif kaş çatarak baktığı hipermaskülen fotoğraflarını tercih ediyor. Yani ne bileyim, gülmeyen adamla vakit geçmez bence ama yine de herkesin fotosuna kimse karışamaz elbette. Bir de mesajına göre temel unsurlar var. Mesela “eğitimli ve vizyoner biri olduğuma inanıyorum” itemi beyaz keten gömlek, “hayat kısa ve tutunacak bir dal arıyorum” itemi takım formaları, “spor benim hayatım ama önemli olan kol kaslarım” itemi spor salonunda aynadan yansıma pozu, ama şayet “beyaz yakalı ve orta gelirliyim ama moda anlayışım kalbim gibi zengin” itemi ayna pozunun asansörde çekilmişi. Daha arabesk maskülen bir kültüre yakınsa kişinin itemi nargile veya herhangi bir kafe/restorantta ufka bakarken giyilen deri ceket.

İkinci adım pazara açılma. Bir ürün olarak katoloğa çıkınca, diğer ürünlere bakma hakkın açılıyor. Beğendiklerin sağa, beğenmediklerin sola kaydırılıyor ve böylece ortalama 4-7 saniyede sepete eklemiş ya da bırakmış oluyorsun. Alışverişin tamamlanması içinse karşılıklı olarak sağa kaydırılmış olman lazım. Bazı uygulamalarda kadına pozitif ayrımcılık yapılmış, ilk mesajı kadın atmazsa erkek konuşmayı başlatamıyor.

Konuşmanın başlamasından sonrası ise gerçekten bireylerin tüketim hızını gösterir şekilde. Bir kesim hemen emojilerle kalp, öpücük göndererek mesajını direkt veriyor:

Merhaba yabancı beni sever misin?

Bu kişilerin açlığı sevgiye ama bağ kurmanın zamanına ayak uyduramayacak kadar sabırsızlar. Olabildiğince hızlı bir şekilde aradıkları ilgiyi ve sevgiyi alıp geçici tatminlerinin peşindeler. Eşleşme karşılıklı aynı beklentideyse şayet, iki tarafında mutlu olduğu mutualizm (farklı türlerden iki canlının karşılıklı yardımlaşarak her iki tarafa da yarar sağlamasına dayalı olan bir ortak yaşam biçimidir) ilişkisi kuruluyor. En hızlı şekilde tüketilip, yenisine geçiliyor.

Biraz daha ağırdan alarak yaklaşan grup kendi içinde ikiye ayrılıyor: bağ kurmaya hevesliler ve işini iyi bilenler. İşini iyi bilenler grubu en sinsisi çünkü aslında mesajları bir öncekiyle aynı:

Merhaba yabancı beni sever misin?

Süreyi uzatarak faydayı maksimize etmek istiyorlar ve yolunu zekice çözmüşler, sabırlılar. Buradaki en tehlikeli durum bu grubun bağ kurmaya heveslilerle eşleşmesi. Çünkü burada bir taraf doya doya tüketirken uzun vadede diğer taraf tükeniyor. Eninde sonunda bu ilişki de tüketiliyor ve yenisine geçiliyor.

Bağ kurmaya hevesliler daha masum görünüyor belki ama tüketim çılgınlığının daha masum bir yanı kesinlikle yok. Çünkü çağın getirdiği tahammülsüzlük iliklerimize işlemiş gibi. Bağ kurmaya hevesliler ama çoğunlukla her şeyin emeksizce mükemmel bir denk geliş ile bağlanabileceği fantezisi var. Soru şekil değiştiriyor yalnızca:

Merhaba yabancı, birbirimizi sevebilir miyiz?

Sevemezmişiz.

Yanlış çağa denk geldiğini düşünen herkese sevgilerimle, Küçük Prens’in tilkisinden bayıldığım o cümleyi hediye ediyorum, yeniden: “ölünceye dek sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden”.

Hepimizin bir olduğunu hatırlayarak, tükenmeden ve tüketmeden yaşadığımız bir hayata,

AŞKla,

Selin BİNAY

Selin Binay

Çağlayarak Akan Nehir/ Astrolog / Astropsikoloji Yazarı / Holistik Yaşam Koçu / İletişimci/ Sosyal Hizmet Uzm/ Wordwhisperer/ Daimi öğrenci/ İnsan/ Teslim / Kendi /

Ben Selin
Çağlayarak akan nehir!
Biraz taşkın biraz durgun.
Üzerimden sular çağladıkça taşarken dibimde hayat sükunetiyle devam eder. Balıklarım, kurbağalarım, taşlarım, yosunlarım... Sükunetimdeki kalabalığım.
Kendi yolumda akarken beni sarmalayan toprağı besler su olurum, içime aldığıma yaşam olurum.
Bir hayalim var; karışmak denizlere. Bir damlanın çokluğuna, bin damlanın bolluğuna, bir nehrin birliğine, buluşup nice kendim gibi nehirlerle tatlı sularımı karıştırmak denizlere...

Ben kimim? Ben senim.
Aşkla,
Selin Binay

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler