Cansu Hanım, dolabında yirmi beş çift ayakkabısı olmasına rağmen, gideceği davette giyeceği kıyafete uygun tek bir ayakkabı bile bulamadı. Beyaz kısa topuklu, sivri burunlu bir ayakkabıya ihtiyacı olduğunu hissetti ve kendini alışveriş yapmak için çarşıya giderken buldu. Kendisini, yeni ayakkabılarını ve elbisesini giyinmiş halde hayal etti ve içini bir haz duygusu sardı. Mutluluktan havalara uçuyordu. Herkes beni çok beğenecek düşüncesi kapladı dört bir yanını. Şansına ilk girdiği mağazada, tam da ihtiyacı! olan ayakkabıyı buldu, satın aldı. Biraz daha dolaştıktan sonra evine dönmek için yola koyuldu. Evine yürüyerek dönmeye karar verdi. Yavaş yavaş evine yaklaşırken, içindeki mutluluğunda kalan mesafe gibi yavaş yavaş azaldığını hissetti.
“İhtiyacım olan ayakkabıyı aldım, hem hiç uğraşmadım hem de uygun fiyata buldum. Şu an çok mutlu olmam lazım, neden yine hüzünlenmeye başladım” düşüncesi zihninde belirirken, yolunun üstünde bir kafede oturan arkadaşı doktor Eren’e rastladı. “Cansu gel sana bir yorgunluk çayı ısmarlayayım” deyince, hemen kabul etti. Ayaklarına kara sular inmişti. Kısa bir gündem konuşmasının ardından, konu Cansu’nun kronik mutsuzluğuna geldi.
“Eren, en istediğim ayakkabıyı aldım. Alana kadar çok mutluydum. Şu an ona sahip olduğum halde onu hayal ederken ki mutluluğa sahip değilim. Tam da ihtiyacım olan bir şeydi oysa ki, neden böyleyim?” derken birden göz yaşları dökülmeye başladı yanaklarına.
“Üzülme Cansucuğum, tek değilsin, günümüz insanının genel sorunu bu zaten. Nedenini söyleyeyim mi?” dedi. Cevabını beklemeden, “Yanlış yaşıyoruz” diye ekledi. “Doğamızı bilmeden, yaradılışımıza aykırı yaşıyoruz. Kendimizi tanımıyoruz, bu yüzden ihtiyaçlarımızla isteklerimizi birbirine karıştırıyoruz. Kendimizi değil zihnimizi dinliyoruz. Dolayısıyla onun isteklerini kendi ihtiyacımız sanıp, yanlış eylemlerde bulunuyoruz. Benzine ihtiyacı olan arabamıza, koltuk kılıfı alıyoruz mesela” diye devam etti. “Kendimizi dinlemediğimizden de esas ihtiyacımız olan eylemleri yapmıyor, ihtiyaçlarımızı karşılamıyoruz. Bu şekilde sistemin işleyişini bozuyoruz. Yeni kılıfa sahip olan arabamız yolda kalıyor kısaca :)) ”
“Gel sana vücudumuzdaki bir sistemden bahsedeyim. Belki o zaman istek ve ihtiyaç kavramlarını kafanda oturtabilirsin” dedi. “Milyonlarca mükemmel sistemden sadece birisi bu: Anjiyotensin aldosteron sistemi: İsminin bir önemi yok, mantığını ve işleyişi anla yeter” dedi.
“Bu sistem, kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal bir sistem. Vücutta herhangi bir sebeple kan basıncı düştüğünde, mesela oturduğun koltuktan ani bir şekilde kalktığında hemen devreye girer. Basınç düştüğünde böbrekteki hücreler kanın içindeki tuz oranından durumu saptar hemen bir madde üretir, o madde karaciğerde başka bir madde üretimini uyarır. O madde akciğerde başka maddeye dönüşür. O madde kan damarlarını kasar ve böbrekte bir hormon üretimini sağlar. O hormon sayesinde böbrekten kana su geri emilir. Kan damarları kasılınca ve böbrekten kana su emilince kan basıncı dengelenir, doğal haline döner. Nasıl harika bir işleyiş değil mi? Bu içsel düzenlemenin yanı sıra ne olur biliyor musun? Bu madde ile beyinde susama hissi oluşturulur. Bu his, kişi su içsin ve kan basıncını artırsın diyedir. Bu his ile kişide su içme isteği uyanır ve bu istek ihtiyaçtan doğan gerçek bir istektir. Kişi kendinde ise susama hissini algılar, su içer. Böylece kan basıncı da rayına girer, sistem aksamadan devam eder.
“Ama çoğumuzun dikkati gün içinde hep zihninde. Şunu yapayım, bunu alayım, şu kişi bana bunu dedi vah vah, ona bunu yapacağım vs gibi düşüncelerle meşgulüz. Dikkatimiz kendimizde, iç alemimizde değil, dış dünyada. Bu yüzden sürekli uyaranlarla etkileniyoruz ve bunların sonucunda zihnimizde birçok gereksiz istek ve arzu oluşturuyoruz. Kahvaltı yapıyoruz, daha karnımız acıkmadan öğlen yemeğinde ne yiyeceğimizi düşünüyoruz, belki acıkmayacağız değil mi? Günde üç litre su içmem gerekli diye boyumuza, kilomuza bakmadan, hiç düşünmeden kendimizi su içmeye zorluyoruz, belki o miktar bedenimize eksik veya fazla? Senin mutsuzluğunda bu misal. Gerçek ihtiyacın şu an başka iken sen zihninin isteği olan beyaz topuklu ayakkabı için gününü harcıyorsun. Halbuki içinin isteği başka ki ağlıyor, gözyaşların kendi kendine dökülüyor. İçindeki Cansu gerçek ihtiyacını gidermen üzülüyor baksana.”
“Az önce anlattığım sistem gibi yönetilir bütün olan insan. Beden suya ihtiyacı olduğunda susar. Yürek bir şeye ihtiyacı olunca ağlar. Şu an yaşadığın gibi. Sen yüreğine dön, ne hissediyorsun bir bak. O hissini gidermenin yolunu bul. Zihnine dikkat et, yine seni kandırmasın. Susadığında pahalı biftek versen bedenine su ihtiyacın gider mi? İçin ağlarken son moda ayakkabı da senin ihtiyacını bitirir mi? Cevap vereyim, hayır.”
“Zihnin isteklerinin verdiği mutluluk da uzun sürmez. Bu yüzden bu son moda ayakkabı da seni mutlu edemedi… Bir sonraki buluşmamızda da sana insanın doğasını, bedeni, zihni ve ruhu ve onlarla uyum içinde yaşamayı anlatayım. Şimdilik bu kadar göz yaşı yeter” dedi. Kucaklaşarak ayrıldılar.
Aldığı ayakkabının verdiği rahatlamanın kat be kat fazlasını hissetmenin ve hafiflemenin verdiği mutlulukla evine dönen Cansu, gerçek doğasını öğreneceği diğer buluşmayı hayal ederek huzurlu bir uykuya daldı.
Onlar buluşsun, ben de size yazayım… Gerçek varlığımız, sırlarını, mekanizmaları bildiğim ve yaşadığım kadar aktarayım.
Sevgiyle kalın
Emine NALÇACI MAVİŞ
Yorum yap