“Yasını kucakla çünkü ruhun öyle büyüyecek.”
C.G. Jung
Ne yazayım diye düşünürken… Çok uzun süredir başucumda duran bir hatırlatıcı yine dizimin dibinde… Bakıyorum… Bir kayıptan ötekine hiç değişmeden taşınıyor ve taşıyor beni:
“Uygarlıklar yükselir ve çökerler
Yıldızlar doğar ve ölürler.
Sevdiğimiz insanlar gelir ve giderler…
Mevsimler geçer…
Ve biz tüm bunlara dayanırız.
Biz çöker ve sonra yükseliriz.
Bir süre sonra yükseliş ve çöküş aynı birleşik devinim haline gelir.
Ne olursa olsun severiz.
Çünkü bu bizim kimliğimizdir.”
Solara
Evet kayıplar da her şeyden büyük olan yaşamın bir parçası; tıpkı ölüm ve doğum, keder ve sevinç gibi. Kolektif kayıpların kabıysa bireysel kayıpların kabından çok daha geniş, derin, çeşitli ve bireysel kayıpları da tetikler nitelikte. İşte geçen ay yine böyle zamanlardan geçtik, geçiyoruz ve geçeceğiz.
Yas ise, bir kayba verilen en doğal ve kadim yanıt. Bir kaybınız olduğunu fark etmez, doğal ve kadim olandan gittikçe uzaklaşmış ya da travma geliştirmişseniz yasınızı tutamazsınız. Bir kayıp olduğunda illa ki travma olmaz ama illa ki yas olur ve yas illa ki tutulmak ister. Bir şeyi tutmaksa; onu öncelikle kavramak demektir. Kavramak bir yana, devasa ölçüde kayıplarımız, yarım kalmışlıklarımız ve maalesef ki bununla doğru orantılı da bir yas cehaletimiz var. Yas benim için varoluşsal bir hal olmakla beraber, yasla pek bağdaştırmadığımız insana, yaşama dair ne kadar güzel şey varsa onların da destekçisi. Belki de yas tutma becerilerimiz, yasa bakış açı ve algımız, yas aracılığıyla erginlenmemiz, yasın rehberliğini misafir edebilme açıklığı ve cesaretimiz çok az ve sakatlanmış olduğundan yasla ilintili görmediklerimizi de bol, hakiki ve derin olarak yaşayamıyoruz.
Bu korkulu kavrayış ve çağrının ağırlığı altında ezilirken bana çok iyi gelen bir armağanı paylaşmak istedim sizlerle: Francis Weller‘ın Kederin Vahşi Kıyısı -Yenilme Ritüelleri ve Yas Tutmanın Kutsal Çalışması- Kitabın yazarı Weller bir psikoterapist. Yas tutma sanatında ustalaşma ve yasa çıraklık etme üzerine ele aldığı bu eserinde yasın işlevinden, yas semptomları ve evrelerine, yas pratiklerinden çarpık anlayışımıza ve topluluk bilincine dair pek çok şey bulacaksınız. Ama en çok da şefkat dolu lirik bir dil, unutulan bir bilgelik, bir ruh aktivizmi eşliğinde yasın sevgi ve iyiliğe giden nasıl bir simya süreci, nasıl bir inisiyasyon ve şifa olduğunu bulacaksınız. Weller yaşın 5 kapısından bahseder; bunlar bireysel kayıplar, içimizde sevgiyi tanımamış yerler, dünyanın acıları, umup da bilmediklerimiz ve atalarımızdan kalan yaslardır.
Ansızın ansız olduğumuz zamanlarda bizden daha büyük bir içerikle karşı karşıyayızdır. Ve bunları topraklayıp bir bütün olarak yola sağlıklı devam edebilmemiz, alan tutup açabilmemiz için bizden daha büyük şeylere ihtiyacımız olur; topluluk, doğa, sanat, kadim anlayışlar, kadim pratikler gibi.
Çok sevdiğim bir şarkı ve şiirle…
Gidenlere Rahmet, kalanlara sabır ve ışık diliyorum tekrar.
“Bir yıkılmışlık var ki içinden yıkılmaz çıkan
Bir parçalanmışlık var içinden parçalanamaz olanın çiçeklendiği
Bir keder var ki tüm yasın ötesinde yolu neşeye çıkan
Ve bir kırılganlık derinliklerinden kuvvet doğan
İçi boş bir yer var sözcükler için uçsuz bucaksız
Her kayıpta içinden geçtiğimiz, var olmak için kutsandığımız karanlığından
Bir feryat var ki tüm seslerden dişli kenarları kalbi delen
İçimizdeki yere kırılıp açıldığımızda şarkı söylemeyi öğrenirken
hani o yıkılmayan ve bütün kalan yer.”
Rashani Rea
Ahu BİRLİK
Yorum yap