Bizler insan olmayı deneyimlemek için bu dünyaya gelmiş birer ruh varlıkları olarak kendimize, çevremize ve yaşantımıza ne kadar çok anlamlar yüklediğimizin farkında mıyız?
Aslında kolay olan bu deneyimi kendi yüklediğimiz anlamlarla, kendimize zorlaştıran yine bizleriz. Hep “bir şey” olma çabalarımız. Etiketlerimiz…Kimliklerimiz… Hep bir şeyleri oldurma çabalarımız.
Çoğunlukla kendimizi belli bir meslek, mevki, para sahibi olunca değerli hissederiz. Güzel bir araba…Güzel bir ev…Şık kıyafetler… Evet, işte şimdi önemli ve değerliyim hissi…
O araba, o ev, o kıyafetler çok güzel. Sana da çok yakışıyor doğrusu; ama sen onlar değilsin ki. Çıkar onları, koy bir kenara.
Sen, ruhu olan bir beden değilsin ki. Haydi, çıkar onu; koy bir kenara.
İsmin, mesleğin, ünvanların sen değilsin ki. Çıkar, çıkar onları; koy bir kenara.
Manayı öğrenmeden maddeyi öğrenmek, onu gereği gibi kullanmak mümkün değildir. İşte hırslarımız, telaşlarımız, kaygılarımız tam da bu noktada başlar. Yaşadıklarımızı doğru anlamlandıramazsak öfkemiz burada başlar. Kibrimiz burada başlar. “Neden bunu yaşıyorum?” “Hayat ne kadar zor.” “Ne kadar da şanssızım.” der dururuz. Bir girdabın içinde debelenip dururuz.
Aslında olan şey çok basittir. Neye ihtiyacımız varsa onu yaşarız. Olan biten budur sadece. Hayat bize sürekli bir şeyler söyler. Durup onu işitmeyiz, kulak vermeyiz. Gözümüze gözümüze sokar da dönüp bakmayız. “Yeter artık, bıktım” deriz.” “Hakkımı yediler.” deriz. “Hep iyilik yaptım, nankörlük gördüm.” deriz. Bunu dediğinde dur! Bir nefes al. Derin, mutlu bir nefes. Kulağınla değil, kalbinle işit. Gözünle değil, kalbinle bak. Hayat sana ne söylüyor? Hayat sana ne gösteriyor? Şimdi işitip, görebildin mi gerçeği?
Hatırla!
“Sen bir ışıksın.”
” Sen, olana ve olacak olana güvenme cesareti gösterensin.”
Hayatın sana getirdiklerine bak, gör ve onları kabul et. Onları savaşarak, direnerek değil ancak bu şekilde aşabilirsin. Onlar senin şu andaki halin için en doğru olandır. İlerleyip gelişmen, değişip dönüşmen için sana geldiler. Zaten sen de onlarla karşılaşmak istedin. Tam da ihtiyacın olan şeylerdi onlar. Çünkü hayat hep dedi ki: Değiş, dönüş, geliş, ilerle! Bunu zor yoldan, belki acı çekerek – ki acı da bir öğrenmedir.- gerçekleştirmek isteyen sendin. Sonsuz seçenekler içinden onu seçip alan sendin. Şimdi onların sonuçlarını üstlenme zamanı. Şikayeti bırak. Birilerini suçlayıp, buna sığınmayı bırak. Senin gözünle görebildiklerin sadece bildiklerinle sınırlıdır. Ama hiçbir şey senin bildiklerinle sınırlı değil ki. Yargılamayı bırak. Hiçbir şey senin ölçülerinle, senin değerlerinle sınırlı değil ki.
Hırsını, öfkeni, kibrini, umutsuzluğunu bir kenara bırak. Dur! Bir nefes al. Derin, mutlu bir nefes. De ki:
” Ben bir ışığım.”
” Ben olana ve olacak olana güvenme cesareti gösterenim.”
İşte, hepsi bu. Baksana, her şey ne kadar kolay ve akışta.
Nerden mi biliyorum? Çünkü ben, sen’im.
Sema KUŞCU
Yorum yap