Merhaba…
Ben Sema ve bu benim hikayem.
Yıllarca bir hikayem olduğunu fark edememiştim. Ben de sıradan bir insan olarak bir okuldan mezun olmuş, başarısız bir evlilik yapmış ve- her annenin düşündüğü gibi – harika bir çocuk sahibi olmuştum. Bir işim vardı. Herkes gibi hayal kurar, umut eder; üzülür, sevinirdim. Yıllar böylece geçip giderdi.
Bir sabah içimde kocaman bir boşlukla gözlerimi açtım. Evet, gözlerim açık… Gözlerim tavanda ve içimde o kocaman boşluk. Onu sanki görüyor, sanki ona dokunabiliyordum. Bir süre o boşlukla baş başa kalarak onu anlamaya çalıştım. Ne olmuştu? Nereden gelmişti? Neye aitti?
Ondan sonraki her sabah sevgili boşluk gözlerimi açar açmaz karşımda belirmeye başladı. “Merhaba, yine ben.” diyordu. “Buldun mu benim nereden geldiğimi? Neye ait olduğumu?”
Aylarca her sabah ona sordum; ama muzip boşluk bunu bana asla söylemedi ve ben her sabah güne bu ruh haliyle başlayarak gün boyu onu bulmaya çalışarak günümü geçiriyordum. Artık gözlerimi açar açmaz “bu sefer bulacağım.” diyordum ama, nafile…
Diyordum ki “Ben bir anneyim ve bu boşluğu tabii ki bu duyguyla kapatacağım.”
Diyordum ki “Ben bir ablayım. Bak bununla kapanır bu boşluk.” “Ben bir öğretmenim. Yapacağım çok önemli işler var. Ee artık bununla da dolmazsa…” “Hayır” diyordu her sabah inatçı boşluğum benden de ümidini kesiyor gibi bir hale bürünerek.
Ben her gün işime gidiyor, çalışıyordum. Yan flüt çalmayı öğrenmiş, işaret dili öğrenmeye başlamıştım. Arkadaşlarımla sohbet ediyor birlikte konserlere, tiyatrolara gidiyorduk. Ama hayır. Ne yaparsam yapayım, her sabah benimle güne başlayan o boşluk…Ben de artık suratsız, öfkeli, kavgacı bir insan olmaya başlamıştım. Bundan nasıl kurtulacaktım?
Bir gün bir kuş aldım. Minik, sapsarı bir yavru. Ona konuşmayı öğrettim. Çok mutluydum; ama boşluk hep oradaydı. Kendimi sokak hayvanlarına adadım. Eve bir köpek getirdim o da kesmedi bir başka köpek daha…Olmadı; boşluk hep oradaydı. Hayatımda hiç boş bir an dahi bırakmayarak boşluğumdan kaçtığımı sanırken o her sabah bana “Olmadı, başaramadın” diyordu.
Peki sonra…Yani şu an…
Yıllardır her sabah gülümseyerek gözlerimi açıyorum ve dudaklarımdan kendiliğinden şu sözler dökülüyor: “Teşekkür ederim. ”
İş günü, tatil günü hiç fark etmez. Her sabah büyük bir mutluluk ve içimde büyük bir coşkuyla erkenden uyanıyorum. Teşekkür ederim, diyorum.
Hava güneşli ya da yağmurlu; sisli ya da karlı. Benim için hepsi aynı güzellikte. Pencereyi açıp derin bir nefes çekince ciğerlerime… Teşekkür ederim.
Ben yine aynı evde oturan, aynı işte, aynı kişilerle çalışan ben. Her sabah böyle mutlu, yaşam dolu: Teşekkür ederim.
Hiç kimse ve hiçbir şey değişmedi. Sadece ama sadece ben değiştim. Hep bir şeyleri değiştirme çabası ne kadar yorucu ve gereksizmiş. Oysa ki benim değişmem yeterliymiş. Hem de hiç yorulmadan. Hem de hiç çabalamadan.
Değişimim en mutsuz, en umutsuz olduğum anda geldi. Geldi ve beni buldu.
Boş gözlerle bilgisayar ekranında bir yazıya bakıyordum. Okumuyor, sadece bakıyordum. Aklım sürekli ne yapacağımı düşünmekle meşguldü. Ekrandaki yazı Mevlana ile ilgiliydi. Bakarken sadece bir kelime gözüme çarptı: “Reiki”. Bu kelime daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. O güne kadar Mevlana ile ilgili kim bilir kaç sayfa okumuştum halbuki. O an zihnimdeki tüm düşünceleri bir kenara bıraktım. Zihnim sadece “reiki”yi anlamaya yoğunlaşmıştı. Birkaç gün okumalara devam ettim ve içimde bir güç beni reikiye doğru itmeye başladı.
Nasıl olur da bu kelime bu zamana değin benim için görünmez kalmıştı? Nasıl oluyor da en dip noktada olduğumu düşündüğüm o an karşıma çıkmıştı?
Biliyorum ki tesadüf yoktur. Her şey olması gerektiği için, olması gerektiği zamanda olur. Biliyorum ki her olanın arkasında bizim beşer gözümüzle göremediğimiz büyük bir hakikat vardır.
Yıllardır boşluğumla karşılaşmıyoruz. Onun da benimle gurur duyarak beni terk ettiğinden eminim. Bir zamanlar nefret ettiğim sevgili boşluğum… Seni seviyorum. Hiç aksatmadan her sabah beni karşıladığın için teşekkür ederim. Olmam gereken yerde olmamı sağladığın için; ilerlememi, kendimi bulmam gerektiğini, tekamülümü bana hatırlattığın için…
Ve reiki. Sevgili reiki. Sen benim bugüne kadar tanıştığım, karşılaştığım en doğru, en hakiki dostumsun. Sen bana beni tanıttın. Hep benimlesin, hep yanımdasın. Ben kendimi hiç tanımıyormuşum. Ben bir böceği elime alıp hiç sevmemiştim. Meğerse ben, bir böceği sevmelere doyamayan biriymişim. Meğerse ben bir ağaca yaslanıp gözlerimi kapatınca; rüzgarı, yağmuru, güneşi hissedince dünyanın en mutlu insanıymışım. Meğerse ben herkesmişim; herkes ben’miş.
Bir insan olarak yine çözmem gereken, mücadele etmem gereken olaylar yaşıyorum tabii ki. Ama ilahi sistem her şeyi öyle muntazam düzenliyor ki. Ne gam ne keder… Ne endişe, ne korku…
İşte bu benim gerçek hikayem.
Herkesin güzelliklerle dolu hikayeleri olması dileğiyle…
Sema KUŞCU
Sema öğretmenim; yüreğine, kalemine sağlık ❤️
Teşekkür ederim❤️