Felsefe tarihi boyunca yaşamın anlamı, amacı sorgulanırken özgür iradenizin olup olmadığı tartışmaları artık bilimsel araştırmalarında konusu olmuştur.
Yakın bir gelecekte hayatımızın birçok alanına girecek olan “Yapay Zekaya” bize ait tüm verileri yüklediğimizi düşünelim; tüm genetik, zihinsel ve duygusal bilgilerimiz, doğumdan şimdiye kadar olan deneyimlerimiz, atalarımızın deneyimleri, çevresel faktörler de eklendiğinde bizimle aynı kaderi yaşar mı? Aynı seçimleri yapar mı? Bilişsel yetiler olan; karar verme, irade, öz farkındalık gibi nitelikleri olabilir mi?
İlk aklınıza gelen duygularının yokluğudur şüphesiz. Ancak artık olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerin belirli algoritmaları tetiklediğini, ona göre sinir yolaklarını izleyip gerekli nörotansmitterleri (sinir hücreleri arasında iletişim sağlayan kimyasallar) sentezlediği bilinmektedir. Yani duygular ve tepkilerin kimyası bilinmektedir.
Bu durumda bilimsel olarak bizler de birer robottan ibaret miyiz? Ki bu olası ise dini, felsefi ve kültürel anlayışı bir yana bırakırsak; Algoritmaların yönettiği özgür iradesi olmayan varlıklar mıyız? Hep beraber felsefi, sosyolojik, dini ve bilimsel bakış açılarından irdelemeye ne dersiniz?
İslam dini, Külli ve Cüz’i iradeden bahsederek hem Allah tarafından belirlenmiş bir kaderin hem de bireyin davranışlarının seçimini destekler niteliktedir.
Felsefi bir bilim olan metafizik; düşüncenin sınırlarında kalmayıp dünyevi hayatın ötesinde yol haritaları gösterir. Ünlü ezoterist yazar ve öğretim görevlisi Manly P. Hall; Metafiziğin tüm insanların kusurlu olduğu temelini kabul ettiğini, evrimsel olarak mükemmellikten çok çabamızın önemli olduğunu, dikkatimizi odakladığımızın gerçek olacağını vurgularken tüm çabalar ve disiplinler için özgür irade gerekliliği anlaşılmaktadır.
Bilişsel bilimlerin gelişmesiyle Newton’un determinist (her şey doğa kanunlarıyla belirlenmiştir ve değişmesi mümkün değildir) ve antideterminist görüşlerin özgür irade ile uyumlu olup olmadığı tartışmaları başlamıştır. Eylemlerimiz doğa yasalarına göre ya da evrenin varoluşundan bu yana yaşanan olayların sonucu ise kontrolü bize ait sayılır mı? “Bir kişi davranışlarından, o davranışa neden olan arzular, değerler ya da inançlar gibi tüm etkenler tamamen ona aitse sorumlu olabilir” (Tononi, 2013, s. 167-168) (2) diyenler de haklı değil mi?
Tartışmalar sürerken özgür irade kavramı bilimsel zemine taşınır; Haynes, daha sonrasında Libet Deneyleri yapılır. “Deneklerin karşısına 500 m/s’de bir rastgele değişen harflerin olduğu bir ekran konulmuş iki düğmeden birisine basarak fMRI cihazına bağlıyken karar verdikleri anı belirlemeleri ve bu anda hangi harfi gördüklerini not etmeleri istenmiştir. Deneklerin basacakları buton beyin hareketlerine göre önceden tahmin edilebilmektedir. (Haynes, 2011, s.11-12) Katılımcı düğmeye basma kararı vermeden 350 milisaniye önce beyinde bir elektriksel değişim meydana geldiği görülmüştür ve katılımcı bunun farkında değildir.”(3) Bu deneylerin sonucunda bilinçli zihin henüz karar vermeden bu kararın belirlenmiş olduğu düşüncesi özgür iradenin olmadığı yönünde iken; toplumsal, ahlaksal ve bazı teknik tartışmalar ile bilimsel çevreden tepkiler doğmuştur. Son olarak “Eylemi başlatmak özgür iradenin bir sonucu olmayabilir, ancak onu kontrol etmek bilinçli bir karar gerektirir” denilmiştir. (3) Yani hem zorunlu bir tercih söz konusudur hem de özgür bir seçim vardır.
Amerikalı Analitik Filozof ve Felsefe profesörü Van İnwagen, özgür irade konusunda en etkin düşünürlerden biri olarak; davranışların doğada şans eseri ya da değişmez yasalara bağlı olamayacağını, kişilerin davranışlarından sorumlu olduğunu, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk olarak özgür iradenin var olduğunu savunmuştur.
Prof. Dr. Orsan Öymen; Özgür İrade olmadan ahlâk olmayacağını, sorumluluk, suç ve ceza kavramlardan bahsedilemeyeceğini vurgulamıştır. “Ahlâk her ne kadar göreceli bir kavram olsa da herkesin, her toplumun iyi- kötü ahlâk anlayışı vardır. (4)”Ahlaki anlayış ile hangi davranışlarda bulunup bulunmayacağımız, seçimlerimizi neye göre yapacağımız belirlenir.
İnsanlar bir taştan, rüzgardan, denizden farklıdır; coğrafi, meteorolojik etkilerin yanında genetik, ekonomik, sosyolojik, kültürel ve daha bir çok faktör etkisindedir. Tüm etkiler benliğimizi, kimliğimizi oluşturur. Benlik ya da ben algısı nöronal aktivitenin milyonlarca yıldır oluşan evrimin bir sonucu mudur? Bu durum bir katili masum kılar mı? Ya katledilenin nöronları nasıl bir deneyim yaşamıştır?
İnsan beyninin seksen milyardan fazla sinir hücresi, bunların da bir o kadar karmaşık bağlantıları ile fizyolojik işlevleri, bilişsel faaliyetleri oluşturduğu kabul edilir, tüm aktiviteleri, elektriksel aktiviteler ve moleküller üzerinden gerçekleşmektedir. Şöyle ki; “Sezgisellik bile önceden kodlanan bir örüntü okuma işlevidir.(5)” Hormonal uyarı … Elementler… Elektronlar şeklinde devam etmektedir. İşte en can alıcı nokta burasıdır aslında…
Felsefe, psikoloji, nörobilim alanında sürüp giden tartışmalar kuantum fiziği araştırmalarına da konu olmuştur. Heisenberg Belirsizlik ilkesi ve Çift Yarık deneyi ile şu sonuçlar ortaya konulmuştur: “Elektronun davranışı ön görülemez. Aynı anda hız ve konumu ölçülemez. (6)” Sonuç olarak; mikro düzeydeki tahmin edilemezlik, özgür irade kavramı ile uyuşmaktadır.
Bunun anlamı; olması gereken nedensellikle birlikte özgür irade vardır. Şüphesiz bu sonuç sadece fizikçilerin değil filozofların da tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
En büyük tartışma elektron düzeyindeki mikro olaylar nasıl olur da makro düzeydeki insanı etkiler? Peki ya insan neydi? Bir sperm ile bir yumurta hücresindeki DNA bilgileri nelerden oluşur? En basit moleküler yapımız nedir? Yoksa yıldızlar ile akraba mıyız? Peki ya bizler evrenin neresindeyiz? “Gökyüzünde ne varsa yeryüzünde de o vardır” diyen Hermes acaba ne demek istemiş? Bohr ve Einstein’in hemfikir olduğu “Evrendeki her şey kozmik bir karmaşa halinde birbirine bağlı olduğu (7)” bilgisi ile örtüşmüyor mu?
Özetle; Bir kavşağa gittiğimizi varsayalım.
Oraya gitmemizin nedenleri determinist yasalar ya da kader dediğimiz nedensellik sonucu olabilir.
Ancak o kavşakta sayısız yollardan birini seçmemiz bizim özgür irademiz ile olan seçimlerimiz ile ilgilidir. Özgür İrade beraberinde hayatımızın kontrolünü elimize alabileceğimizi, onu değiştirebileceğimizi, toplumsal ve kişisel ahlâk anlayışını getirir. Toplumsal yaşam için ahlâki değerler vazgeçilmezdir, o da bireyin sorumluluğunu aldığı davranışları gerektirir. Bireyler otomatikleşmiş beyin olamayacak kadar komplikedir. Beyin ve zihin eşanlamlı olmadığı gibi, zihin de benliği oluşturmaz. Ben olmak bedenin ötesinde bir bilinçtir. Benliğimizi anladığımızda özgür irademize kavuşuruz. Bunun için hem metafizik hem de kuantum fiziğinin ortak çalışmalarını; Doğunun bilgeliğinin Batı bilimi ile buluşmasını umut ediyoruz. Filozofların özgür iradedeki anlayış zemininde fizyolojik süreçlerin incelenmesi hem bizleri hem de yapay zeka üzerindeki çalışmaları aydınlığa kavuşturacaktır.
Ancak dünyanın öbür ucundaki ya da yanı başımızdaki gözyaşını kalbimizde hissedemiyorsak; özgür iradeli ahlaklılığın ötesinde ruhumuzun kaybolmuşluğunu yaşarız. Böylece kaos kaçınılmaz olacaktır.
Yasemin KAYA
1)İçsel Gelişim Farkındalık ve Aydınlanma. Manly P.Hall
2) Yapay Zekâ ve Özgür İrade: Yapay Özgür İradenin İmkânı¹ Mehtap Doğan TRTakademi | Cilt 06 | Sayı 13 | Eylül 2021 makale
3) : 2021, ibrahim çelik, issue 2, prokopton Bilkent Üniversitesi
4) Düşünbil dergisi Eylül- Ekim 2015 Özgür İrade ve Ahlak Üzerine Manifesto
5) Yuval Noah Harari, 21.yuzyil için 21 Ders
6)Uçar, Semra. “Heisenberg Belirsizlik İlkesindeki ‘Belirsizlik’”. Temaşa Felsefe Dergisi 14 (2020):
7) Einstein’ın Evreni Mıchıo KAKU Sf:136
Yorum yap