Varoluş Dergisi

BİR GARİP DÜNYEVİ MASAL: “GURME AŞK”

Yılın bu ayında, kasımda, yine güçlü bir hikaye ile birlikteyiz. Benim doğum günümün de içinde

olması sebebiyle, bu zamanların önemi bir ayrı gözümde. Şimdi, hisler açığa çıkıyor…

Kasımda aşk başkadır klişesi ne kadar kulağı tırmalasa da, konuyu detaylı incelemek için yüksek benliğimize izin veriyoruz. Çünkü elimizde değil. İnsanız ve sevmeye, sevilmeye ihtiyacımız var. Ve bu aylarda elbette ki biraz sıcak çikolataya…

Sonbahara denk gelen bu ay ile bir geçiş dönemine şahit oluruz. Kasımda doğan akrep ve yay burcu insanları bir nevi kışa hazırlık yapan kafileler gibidirler. Kışı rahat geçirmek için çok dikkatli ve özenli olmaları gerekir. En ufak bir hata yapmaktan bile korkmaları bundandır. Aksidir ya hani. Aceleci oldukları da göz önüne alınırsa, gerisini siz tahmin edebilirsiniz. Öfke ile gelen birçok hata.

Elbette bir de merak, ego travmaları, benlik arayışları, kendilerini ispatlama istekleri ve listemiz uzar.

gider evrene doğru…

Sizler de birkaç cümle ile olumlu ve olumsuz eleştirileri sıraladıktan sonra asıl hikayemize yelken açma vakti gelmiş demektir. Tadına doyulmaz yiyecekleri keşfeden gurmeler gibi, bu aşk da kendine has bir şekilde ilerleyeceği için bu başlığı çoktan hak etti. Şimdiden belirtmekte fayda var. Hikaye de baş karakter olarak bu satırları okuyan herkes bulunuyor.

Çevrenizdeki insanları izlemeyi sever misiniz? Tüm o karmaşanın içinde caddenin kenarında yürüyen o kişi. Evet o. Giyim kuşamı ile çoktan dikkatini çekmişti. Hele hareketleri. Bu ruh ile önceden yollarınız kesişmişti. Belki de şimdi yeni bir hikaye ile sana gelen bu gerçek, çok yakında hayatını değiştirecekti. Karma harekete geçti.

Yanağına değen soğuk rüzgar, bakmanı engellemiyordu bile. Yalnızdı. Sen ilerledikçe ona daha çok yaklaşıyor fakat bir türlü ulaşamıyordun. Yol uzundu. Hala vakit vardı. Düşüncelere daldın. Korna sesi ile irkilmiştin. Yeniden odaklandın. Takip devam ederken, olasılıklar gözünde canlanmaya başladı. Elbette bir gidişat olacaktı. Buna evren sebep olmuştu. İyi veya kötü değil. Sadece olmalıydı işte. Senin için. Ve elbette onun…

Hazin bir son olacak ya illa. Birkaç yüz metreden sonra elini atsan tutuverecekmişsin hissi geldi. Ama o, arabasına binip uzaklaştı ve sen öylece kaldın. İçinden şunlar geçti: Daha hızlı olabilirdim. Yetişsem ne olacaktı sanki. Aman saçmalama. Yolda birini görüp aşık mı olunur? Kıvılcım ateşlendi bir kere… İşte öyle bir şey. Her zaman devamı gelir. Hayat da o ateşi yellemeye devam eder. Ama şimdi, ama sonra…

Yıllar birbirini kovaladı ve sen bihaber yaşadın, gittin. Okul bitti. Öğrencilikte yetmezmiş gibi bir de gerçek hayatta geçim derdi başladı. Maddi sıkıntılar günleri kovalarken, varoluş krizleri de peşini bırakmıyordu. Aradığın maneviyat neredeydi? Sorgulamalar hangi ara bu kadar çoğalmıştı.  Neden vardık ve amacımız neydi? Dönüşüm vakti gelmişti.

Tecrübeyle sabittir. İnsan hata yaparak daha iyi öğrenir ve bundan kaçış yoktur. Sırtımızdaki bıçaklar, ileride olmamız gereken kişiye bizi hazırlayacaktır. Huzura ermek için başka insanları hayal kırıklığına uğratmak pahasına olsa bile…

Başkasına olan sadakatiniz belki sevginiz sorgulanacaktı. Sınav buydu. Kendinize ihanet mi edeceksiniz? Yoksa kalıp boyun mu eğecek? Ya da karşıdaki ruhun kodeksini çözüp geri mi çekilecektiniz?

Hiç beklemediğin o anda, birden ortaya çıkıverdi. Duygu selinde yüzerken hemen en sevdiğin aktiviteye koyuldun. Araştırmak.

Kimdir? Necidir? Yüreğini kaplayan o alev artık harekete geçme vaktinin geldiğini söylüyordu. Hikayenin bu bölümüne kadar olan kısım doğal yollarla gerçekleştiğinden, kaderin cilvesine gülümsüyordun. Profesyonel mesleğini icra ettiğin firmanın, bir başka şubesinde ortaya çıkıvermişti. Şansa bak. Departmanlar farklı da olsa, görüşmeniz imkansız değildi. Elbette ki personel değişim programı da bu yakınlaşmaya dahildi. Ailen şehir dışındaydı. Seni buraya bağlayan hiçbir ruhani engel de kalmamıştı.

Derhal istifa edildi. Yeni kadro ümidini de can simidi gibi kucağında tutuyordun. Köklenme ihtiyacını hiçe saydın ve duygularını özenle bir valize koydun.

Günler birbirini kovalarken sayfalar dolusu bilgi formları avuçlarının arasında duruyordu. Şimdi tek bir engel kalmıştı. Birliktelik.

Her günü plan yapmakla geçirdiğinden yorgun düşmüştün. Nasıl tanışacaktın? Aynı şehirde farklı bir semte gitmek, pek de ilgi çekici gelmiyordu. Hem seni beğenecek miydi? Sen bu kadar önemserken

onu, hayır cevabı egonu tokatlamayacak mıydı? Gururluydun da. Bir de ne kibir. Aklını  (ve tabii ki bilgileri) geride bırakmadan yola çıkmaya kadar verdin. Yine de şansına güvendin ve pılını pırtını toplayıp yakına yerleştin.

İşte şimdi her şey hazır diye düşünürken kadro ilanı bir türlü gelmek bilmedi. E nasıl geçinecektin? Şu para yok mu. Her durumda kendini hissettirmese olmaz. Aileni arayıp yardım talebinde bulundun. Bu ilişki için daha başlangıçta fazlasıyla verici olmuştun. Hislerine kapılıp aldığın kararlarların kötü sonuçlar doğurabileceğini elbette hesaba katmıştın. Olan oldu. Bir umut…

Yıllarca gelecek beklemenin ilk adımı atılmıştı. Hemfikir olmasan bile içindeki aydınlık, bir şekilde çevrenin eleştirilerini göğüslemeni sağlıyordu. Zafer yakındı. Emin olmak için beklemek yerine istediğini alman gerektiğini düşündün ve harekete geçtin. Birkaç arkadaşın vasıtasıyla ilanı yeniden açtırmayı başardın, başvurdun ve kabul edildin. Artık içerideydin. Şimdi zekanı kullanıp binbir parçalık puzzle çözmen gerekiyordu.

Yıllar geçtikçe konuştunuz, görüştünüz, hatta o ülke senin bu sergi benim gezdiniz. Paylaşınca sevgi çoğalır ya. Öyle olacak sandın. Halbuki hep verici olan taraf sen oldun. Kendinden, öz saygından, emeklerinden ve hayatından verdin. Sana kalan ekmek kırıntıları, geç dönülen mesajlar ve meşguliyet bildiren sözcükler oluyordu. Bu aşk bana fazla deyip içinden çıkmaya çalışsan da geri dönülmez bir girdapta dolanıklığa takılıverdin. Yardımseverlik duygun ağır basıyordu. Ne yazık ki seni sadece kullanıyordu. Kaçtıkça içine düştün. Ah. Onu bir kere görmek bile yetiyordu. Midende meydana

gelen bir reaksiyon, akşamları tüketilen probiyotiklerle biraz olsun rahatlıyordu. Bitki çayı takviyelerinde ise ustalaşmış sayılırdın. İş iyi gidiyordu ama aşk? Yemeden içmeden kesilmediğin günler şanslı zamanlarındı.

Ulaşılamaz olan değerlidir ya. Düşünceler, böyle böyle yoldan çıkartıyordu insanı. Elini ayağını nereye koyacağını bilememek de cabası. Hareketsiz kalmak nedir, işte o anlarda sen bunu yaşarken ölümün ne kadar masum olduğunu hissediyordun. İçten içe ölmek. Sadece bir kere görmeye değerdi. Maalesef bu tip bir aşk sana birkaç beden büyük geldi. Karşılığı yoktu. Duyguların ise saf ve çok güçlüydü.

Geceler boyu süren sistematik anlaşmazlıklar beyninde geçmişte zaten var olan bir algoritmayı harekete geçirdi.

Tüm bunlar olurken çok önemli bir şeyi unutmuştun. ‘’Kendini’’.

Onun yüzünden iptal edilen programlar, her aradığında ulaşılabilir olmanın verdiği zorluklar, benlik duvarının yıkımına sebebiyet veren sevgi dozunun ayarı, alma verme dengesinin bozulduğuna dair bir işaretti. Yerli yersiz afiyetle yenilip yutulan hakaretler, yıllar boyu süren gaslighting, ele geçirilen bir varlığın içler acısı durumunu ortaya koyuyordu. Ruhlar arası iletişim bu denli güçlüdür. Negatif bağları koparmak zor görünür ama mümkündür. Maalesef sevdiğimiz insanlara karşı tüm kalkanlarımızı indirdiğimiz bir dönem olmuştur, olacaktır.

Atışmaların başlaması uzun sürmedi. Çünkü kimse, kimseye ait değildi. Konfor alanı dışına çoktan çıkılmıştı. Saygı ortadan kalktı ve köprüler yakıldı. Seni kim toparlayacaktı?

Hem sevip hem nefret etmek mi? İşte bunu açıklamak zordu. Feleğin çemberi, merkezkaç kuvvetini çok sert bir şekilde artırıyordu. Peki karşı taraf ne düşünüyordu?

Düşünmek için dışarı çıktın. Topraklanmak iyi gelebilirdi. Deniz kenarına indin. İçine özgürce çektiğin iyot, rahatlamanı sağlıyordu. Negatif bölge, sırra kadem basmıştı. Haydi bir gayret deyip tüm gücünle atmosfere doğru haykırma keyfini yaşadın.

Yüzleşme vaktinin gelip geçtiğini bir tek sen fark edememiştin. O ise bunlardan bihaber hayatına devam etti. Sınırlarını ihlal ettiğinin farkında bile değildi. Onun hikayesi ile seninki farklı kulvarlarda ilerlemeliydi. Sonuca yakındın. Hislerine güvendin. Ona da hak verdin. Ve suçladın da bir yandan…

Gitme zamanı geldi de geçiyordu. Bu tren, artık tek yönlü bir bilet ile gelecek güzel günlere hareket etmeliydi.

Bu olduğunda kendi ruhsal planını gerçekleştiremeyen insanoğlu, tekamül sürecinde de zorlanıyordu. İsyan bayrağı yakındaydı. Uzanmak ise işten bile değildi. Artık kabuğu kırma vakti gelmişti.

Vazgeçiş çok hızlı olmuştu. Ancak bu şekilde kolay olur diye düşündün. Gene olmadı. Geç değildi. Uyudun, unutamadın, su içtin, spor yaptın, gezdin ve gördün. Eskisi gibi. Tek başına. Aynı yerde olmak, delirmek ile eş değerdi. Görmezden geldin ve işine odaklandın. Onu da kendi haline bıraktın. Kariyer basamakları senin için hızla akıp giderken, öz saygı temelleri yeniden mi atılıyordu?

Yıllar boyu birçok kere katılım sağlanan kişisel gelişim seminerleri, okunan koçluk kitapları, alınan terapiler, sosyal destek, aile ve arkadaş kazanımı gibi süreçler zorlayıcı bir şekilde de olsa devam etmeliydi. Anlık yaşanan hayaller, yıllar boyu emekle çöpe gidermiş meğer…

Evet. İnsandın. Hata yapabilirdin. Bu da geldi başına. Şimdi farkındalık kazanma zamanın gelmişti. Evren seni geliştirmek ve iyileştirmek için hep buradaydı. Sadece sen gözünü kapatmıştın. Artık

uyandık, şükür hissiyatı benliğini sarıverdi. Huzur ise hemen şurada, yakındaydı.

Görmek için bazen dibe vurmak gerek. Sıçrayış da o denli hızlı olur.

Her şeyin enerjiden oluştuğu birdenbire dimağında belirmişti. Bu, sana yaratıcının hediyesiydi. Yolculukta sana yardım edecek takım çantası, paket halinde olmasa bile temel prensiplerde yanında olacaktı.

Kendini güvende hissettin. Çevren değişmeye başladı. Tabii ki olaylara bakış açın da… Maneviyatın yükseldi ve ‘’hiçlik’’ anlayışın değişti. Oysa ki her yaratılan gibi sen de değerliydin. Bu, sana unutturulmuştu. Sistem ise cevapları bir bir ortaya çıkaracaktı. Hemen hemen hazır sayılırdın. Bu aşkın tadı, sana iyi hissettirmedi. Oysa ki kendini gurme sanmıştın.

Çocuklukta ihmalin izleri, insanları pek bir derin yaralar. Sevmek, sevilmek hep bizler için. Ama dengede olmak koşulu ile. Yin ve yang. İyi ve kötü. Eril ve dişil. Düalitenin keşfi ve aydınlanma, bu yolculukta size de rehber olabilir.

İnsanların yaşamlarından bolca örnekler gördükten sonra ‘’hayat adil değil’’ cümlesine ister istemez katılamıyorum. Çünkü gelişim aslında devam ediyor. Biz görmek istemesek bile önümüzdeki gerçekler bir bir ortaya çıkıyor. Hele ki potansiyelimiz. İşte o bizi biz yapan benlik enerjimiz. Onun keşfi, kalbe çok iyi geliyor. Çakralar da dengedeyse mis! Artık varoluş yolculuğuna, daha bir ayrıcalıklı devam edebiliyorsunuz.

Çevre ve insanlar birdenbire değişti. Meğer tüm olaylar bizle alakalı değilmiş. Şaşkınlık. İşte olan bu. Al sana elle tutulamayan, gözle görülemeyen mutlak gerçek. Karar ver ve yap bakalım!

Hayatta, ders kitaplarında olduğu gibi konular ünitelere bölünmüştür. O bölümü bitirmen için şefkat tokadı denilen bir sistem kullanılabilir. Konuyu anlamadan bir sonrakine geçmek mümkün gibi görünse de ileriki sınıflarda geri dönmek zorunda da kalabiliriz. Bu da yanlışları fark edip, gelişime yönelme şeklinde bize öğretilmiş olur.

 

Yaşadıklarımızın üzerinden bir süre geçince buna ‘tecrübe kazanmak’ diyoruz. Aslında hepsi birer illüzyondan ibaret. Her şey olması gerektiği gibi. Yaşa ama içine çok da dalma. İşte o zaman gelir sakinlik ve huzur. Hak ettiğin ve beklediğin gibi…

Bu yazı, verilen tüm örneklerin çeşitli varyasyonları ile şu anda savaşmak durumunda kalan ve tekamül sürecinde yalnız olmadığını bilmesi gereken tüm ruhlara adanmıştır.

Büyük ışık olması dileğiyle.

Tugay PEHLİVAN

Varolus Dergisi

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler