‘Zaman; bekleyenler için çok yavaştır, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, neşelenenler için çok kısa. Zaman; ancak sevenler için sonsuzluktur.’
Henry Van Dyke
Zamanın ruhu çok hızlı, çok dar, çok kalabalık çünkü anda değil. Oysa ki zaman düşündüğümüz gibi doğrusal olarak bir geçmiş varlığı ve gelecek varlığı içermez. Zihindir bu ve haliyle zihindir bildiğimiz anlamda zamanı da, zamanın fizik ve metafizik yansımasını yaratan, ölçüp biçen, kalitesini belirleyen. Çağımız biliş, oluş ve hissiyat değil, düşünce çağı ve zaman da o yüzden ne anda ne de kaliteli ve hakkıyla kullanılır durumda. Bu hem pozitif hem negatif kullanılabilir tabii ki. Oysa ki geçmiş, gelecek, tüm alemler hepsi tek bir anda burada şimdi ve bizim enerji alanımızda, fakat bunun idrak ve muazzam olasılıklı güçlü kullanımı için zihin sağaltımı, içe dönüş ve yavaşlama olmazsa olmaz incelikler. Reiki 2.seviyedekiler uzaktan şifa prensibi olarak bilirler ki, zaman, mekan ve madde bağlıdır ve hem vardır hem yoktur / ne vardır ne yoktur ve her an bizden bizedir. Bazen geçmiş geleceğe, bazen de gelecek geçmişe şifa olur ve tüm bunlar anda Ol’ur.
Zaman; olan bir şey değil, yaratılan bir şey. Zaman geçen bir şey değil, insan geçen bir şey. Zaman hakikatte olan değil, olmuş olanı, her an oluyor olanı, zahiren ve çabayla yürümemiz için bize verilen yanılsamaya meyilli bir mühlet. Zaman aynı zamanda, emek ve enerji demek. Kapı içinde kapı, rüya içinde rüya, yol içinde yol demek… Her şeyin olgunlaşıp tohumu neyse ve nasipse onun meyvesini verip tekrar tohuma durması için. Zaman yaratanın şefkati, sevgisi, perdesi, merhameti ve adaleti demek aynı zamanda. Zaman, cevherine iyi sahip çıkmak, kendini ve emanetini de bilmek demek. Her şeyin, mevsimlerin bile bir zamanı ve o zamanın bir rayihası ve gereklilikleri var. Şeyleri yerli yerine koymak demek; bunu, tedriç yasasını gözetmek ve zamanı güzel kullanmak demek. Bu böyle olursa zamanın eliyle ödül gelir, olmazsa aynı zaman cellat kesilir.
Buda’nın ‘insanın en büyük yanılgısı zamanı olduğunu düşünmesidir’ sözündeki gibi yaşıyoruz günlerimizi ve yarın uyanacağımız garantisiyle kapatıyoruz gözlerimizi. Peki başka türlü olsa neler mümkün olurdu? Bizi bundan alıkoyan ne ve ne yapabiliriz? Nasıl kullanıyoruz değerlimizi, yazmak için bir başka değerliyi? Nelere, ne kadar, nasıl harcıyoruz zamanımızı? İyi yönetebiliyor muyuz yoksa yönetiliyor muyuz? Bunun sebep ve sonuçları neler? Zaman kalsın, daha çok zamanımız olsun diye icat ettiğimiz hayatı kolaylaştıran ya da uzatan şeyleri gerçekten amacına uygun mu kullanıyoruz yoksa tam tersi mi oluyor? Kendimizle kaldığımızda ya da başkalarıyla olduğumuzda zaman nasıl geçiyor? Zamanın niceliği değil, niteliğinden ne anlıyoruz? Bazı şeyleri unutmayı, hatırlamamayı, keşkeleri, ertelemeleri mi tercih ediyoruz, ya da zamanı geri ya da ileri sarıp kendimizi bir fanusa kapatmayı mı? Bir şeye hep olsun ya da hiç olmasın gözüyle bakarken aslında ne diyoruz zaman nazarında gönüle ve yaşama? Zaman yolculuğu keşfedilirse ki hep vardı, ne yapmak istiyoruz onunla? Yaşantımıza 10 üzerinden puan versek bu şu an kaç olur, bunun farklı olduğu zaman dilimleri var mı ve bunu neye göre veriyoruz? Gözlerimizi bu hayata yumduğumuz o tek anda varlığımızda neyi tutup mühürlemek isterdik, buraya dair bizimle gelecek olan? Hayatınızın farklı dilimlerindeki zamanın size dokunduğunu, 5 duyuyla tahayyül etmeye çalışsanız sesi, rengi, görüntüsü, kokusu, hissi, duygusu ne olurdu? Bulunduğumuz evre ve kolektif zaman nelerde ustalaşmamız gereken hikmetli bir dilim? Bunlar güçlü, açılımı ve şifası bol bazı sorular. Sizin de varsa, lütfen yazın faydalanıp birlikte tefekkür edelim.
Sadece zaman bilgeliğini alan biri, yaşam ve ölüm bilgeliğini de alarak muazzam bir tekamül yaşayabilir. Zamanın bilgeliğini almak için de gelip geçmeyenin idrakinde olmak gerekir, çünkü zaman olgunlaştırmaz, baki olan olgunlaştırır ve bizler yine de baki olanın, olmayanlar üzerindeki sureti yansımasında ereriz zamansızlığa ve olgunluğa. Zamanın ama acı ama tatlı lezzetlendirip bilgeleştirdiği biri için, sonsuzluk içinde anlar vardır, an içinde sonsuzluk, durma içinde ışık hızını aşma vardır, ölüm içinde yaşam ve şüphesiz ki ‘O her an bir şandadır.’ Zamanın çakralarımız üzerindeki etkileri de farklıdır ölüme yakınlaştığımızda alttan üste çakraların enerjisi kapanmaya, transfer olmaya konsantrasyon değiştirmeye başlar, doğumda ya da farklı zamanlarda da bu, farklı ama benzer biçimde olur. Daha detaylı bir tefekkürü size bırakıyorum. Bazı kâmil insanlara has ‘tayyi zaman tayyi mekan’ kavram ve olgularını duymuşsunuzdur. Bu, o varlığın zaman, mekan ve maddeyi aşabilir bir maneviyat ve enerji dizim ve konsantrasyonuna sahip olması anlamına gelir zira baki olmayan maddeyi, baki olmayan bir madde yoğunluğuyla aşamazsınız. Potansiyel olarak her birimiz zaman, mekan vs. bükücüler olsak da, zaman sahipli bir bağış, bir lütuf, bir nimet… Her yeni an bomboş bir sayfa, biz öncelikle onu okumaktan hoşlanacağımız şekilde doldurmaya, hoşlanmadığımız kısımlar üzerine tefekkür etmeye, maddi düzeyde zamanı iyi kullanmaya niyet ve gayret edelim.
Ahu BİRLİK
Ahucum eline yüreğine sağlık öncelikle. Çok sevdim yazını. Zamanın şekillendirilmesinde yakaladın beni 🙂 Bence sesi sessizlik olurdu zamanın o kimse ile konuşmaz ihtiyacı da yoktur işin aslı, kokusu düşünce olurdu varsak var yoksak yok olur, dokusu kadifemsi bir yumuşaklıkta olurdu çünkü görüntüsü şekil değiştiren, tüm her şeyi aynı anda barındıran, tadı da olsa olsa bilinmezliğin tadı ab-ı hayat olurdu. Teşekkürler düşünmeye sevk ettiğin için. Sevgilerimle.
Çok teşekkürler, ne güzel yorum bu ben de aşağı yukarı böyle hissediyorum 5 duyuda zamanı 🙏🤍