“Anı Yaşa”
Bazen birileri birilerine ‘anı yaşa’ tavsiyesi veriyor.
Alt metinde, “Amaaan! Boşver gitsin, ölümlü dünya, düşünme, hayatın tadını çıkart” demeye çalışıyorlar.
Bazen de kişi kendi kendine ‘Ben artık anı yaşamak istiyorum’ diyor.
Alt metinde, aslında yaşadığını hissetmediği ve derinlerinde boşa geçirdiğini bildiği hayatını daha güzel ve anlamlı bir hale getirmek istiyor.
Tamamen anda olmak ve anı yaşamak zaten mümkün değil çünkü zihin insana gerçekten an’da yaşayacak kadar izin vermiyor.
Peki en azından olabildiği kadarı ile anı yaşasak olmaz mı?
Çok güzel olur.
Peki anı yaşamak istemek kötü bir şey mi?
Hayır değil.
Peki hayattan tat almayı istemek kötü bir şey mi?
Tabii ki de değil.
Benim ‘anı yaşamak’ kavramı ile anladığım şey; her eylemde mümkün olduğunca zihne kapılmadan o an orada olmak, o anın içinde yaşamak ve hatta çok küçücük anlarda o eylem olmaktır.
Araç kullanırken, sokakta yürürken, iş görüşmesinde, spor yaparken, yemek yerken, bir manzarayı izlerken, ailemizle eşimizle çocuklarımızla dostlarımızla zaman geçirirken, dans ederken…
Kısacası hayatımızın içindeki tüm eylemlerde, o eylemi yaparken insanın tüm varlığı ile orada bulunması halidir.
Kendi adıma, kendimi en çok an’da hissettiğim ve anı yaşadığımı hissettiğim an, tango yaptığım tüm an’lar oldu!
Peki bu kavram neden içi boşaltılan bir hâle gelmiştir?
Sanırım bunu en kolay aşağıdaki sorularla aktarabilirim.
Siz hiç biri ile tartışırken ‘tam da şu an, anı yaşamak istiyorum’ diyen birini gördünüz mü?
Siz hiç sevdiği bir insanı kaybeden birinin o yokluğun acısı ile kalbi yanarken ‘tam da şu an, anı yaşamak istiyorum’ dediğini duydunuz mu?
Günümüzde ‘anı yaşamak’ kavramı çoğunlukla, insanın yüzleşmekten korktuğu mutsuzluğuna, kaçmak istediği sorumluluklara, yaşamadığını hissettiği hayatına, içindeki o kocaman boşluğa çare olmasını umduğu bir maske haline gelmiştir.
Oysa ki ‘anı yaşamak’ kavramının içinde; sevinç içindeyken o sevinci yaşamak olduğu kadar acı içindeyken o acıyı yaşamak da vardır.
Varoluşun iki yüzü ‘an’da birlenemedikçe öğrendiğimiz kavramların nefsin oyuncağı haline gelerek bizim için birer savunma mekanizmalarına dönmesi kaçınılmazdır.
Gökçe YILMAZ
Yorum yap