Onunla Bu Son Kış Mevsimimiz…
Yine kış geldi, ne olduğunu ve de nereden geldiğini hala anlayamadığımız virüsle bu ikinci tam soğuk mevsimimiz. Hepimizin hayatına bir yerlerinden dokundu, daha da güçleştirdi; çocuklarımızın geleceğini zora soktu ve dünyayı yaşaması daha da güç hale getirdi.
Bu kış da kapalı ortamlara girerken, otobüse, vapura binerken maskelerimizi daha da sıkı konuma getirip, acaba hiç girmesem mi, hiç binmesem mi diye düşüneceğiz. Ama sonra önce Allah’a, sonra da daha yeni olduğumuz şirketine senelik 26 milyar Euro kazandırmış olan aşıya güvenip yaşantımızı aynen sürdürmek için gerekeni yapacağız.
Ben bunun virüsle son korkulu kışımız olacağına inanıyorum, sonra o da grip gibi her sene sonbaharda olacağımız aşıların bir parçası şeklinde hayatımızda kalacak ama gelecekte zayıfı hedefleyip, onu dünyadan silmeye çalışacak başka kaç tür virüsle savaşacağız; işte o kısmı düşünmek dahi moral bozucu.
Bu arada dünya neden böyle oldu? Güçlü kendisi ve de çevresi daha da müreffeh hayat yaşasın diye ne zamandır zayıfı hiç umursamıyor, hatta direk hedefliyor? Dünyanın doğal kaynakları virüsler, kirlilik, kontrolsüz nüfus artışlarıyla azaldıkça bu mücadele daha da belirginleşmeyecek mi? Aşılar daha ne kadar süre sadece zengin devletlerce alınabilecek? Sadece insanların mı, ya hayvanların ve de ağaçların yaşam haklarını, doğalarını yok etmeyi neden bu kadar hızlandırdık? Yangından mal kaçırırcasına ‘hep bana, hep bana, daha da bana!’ naraları hiç bu kadar ulu orta yükselmemişti daha önceleri…
Bunları her düşündüğümde keşke bundan bir 30-40 sene önce dünyaya gelseymişim diyorum. Bunu tekrarlamam son dönemde o kadar çok arttı ki ; Lao Tzu’nun hayat felsefem yapmaya çalıştığım prensibini sürekli kendime hatırlatmam, baktığım her yere tekrar tekrar yazmam gerekiyor: “Eğer depresyondaysanız geçmişte yaşıyorsunuz, endişeliyseniz gelecekte yaşıyorsunuz, huzur içindeyseniz ise şu anda yaşıyorsunuz.” Maalesef gelecek kaygısı olmadan, bu anda kalmak artık ne kadar zor, değil mi?
Peki bizler karınca büyüklüğünde yer kapladığımız dünyada gelecek nesillerin daha iyi ve de mutlu yaşamaları için ne yapabiliriz? Bence tek yapılabilecek; yetiştirdiğimiz nesillere hayatın doğru ve de gerçek felsefesini aktarmak; ivedi kişisel çıkarlardan ziyade herkese ve her şeye sevgi ve merhametin tüm çıkarların üstünde olduğunu öğretmek..
Dahası mutluluğun çok da mükemmel şartlara bağlı olmadığını (mesela zengin olmadan da mutlu olunabileceğini), esas önceliğin yanındakilerle yaşanılan anın tadını çıkarmayı öğrenmek olduğunu benimsetmeliyiz ve daha da önemlisi onların tüm canlılara iyilik yapmanın ötesinde hiçbir şeyin kalıcı toplumsal mutluluğu sağlamayacağını da bizzat sindirmeleri gerekiyor. Bunları bilen ve hep ben demeyen kişi zaten doğaya, herkesin olan kaynaklara ve cana zarar veremez. Yanan ormandaki kaçamayan tavşanın ya da uçarak kaçabilecekken yuvasındaki yavruları bırakamayan kuşun korkusunu ve de acısını düşünmeden, hissetmeden yaşayabilecek bir nesilden inanın kendilerine bile fayda yok…
‘İlla birini seveceksen, dışını değil içini seveceksin!
Gördüğünü herkes sever, ama sen göremediklerini seveceksin
Sözde değil özde istiyorsan şayet, Ten’e değil Can’a değeceksin.’
Hz Mevlana…
Hakan ÖZSOY
Hakan Hocam çok samimi bir yazı gönlünüze sağlık neden bilmiyorum çok duygulandım belki ne zamandır düşünüp hissettiklerim olmuş umarım çok kişiye ulaşır ❤