Son başvurduğu, bu sefer olacağını düşündüğü ve umutla açıklanmasını beklediği iş başvurusundan ret cevabı alan Ayhan’ın adeta dünyası başına yıkıldı. Önceki olumsuz tecrübelerinde çabuk toparlamıştı ama bu sefer biraz zor gözüküyordu. Çünkü iki hafta önce de nişanlısından ayrılmıştı. Halbuki evleneceği kızı hem çok sevmişti hem de evlilik onun için bir kurtuluş olacaktı. Yeni aile kurarak kendi ailesinden kaçmayı planlıyordu. Çünkü ailesinde herkes ondan bir şey bekliyordu. Onları geçindirmek için çalışıyordu hep. Para kazanmak içinse canı çıkıyor, kazandığı paralar ise geldiği gibi gidiyor, kendine hiçbir şey kalmıyordu. Halbuki ne hayalleri vardı. Kırmızı spor bir araba, şu hayatta en çok istediği şey denilebilirdi. Ama bu gidişle bırakın gerçek bir kırmızı arabayı, oyuncağını alacak ne durumu, ne de hali vardı. Elini attığı şeyin kuruması onun kendisine ve hayata olan güvenini iyice yerle bir etmişti.
İmanı kuvvetli, inançlı bir aileden geliyordu. Her akşam ibadetini yapar, duasını eder öyle uyurdu. İyi de insandı ama neden diğer insanlar gibi onun da başına iyi şeyler gelmiyor, iyi eşler edinemiyor, iyi ve daimi işlere sahip olamıyordu. Halbuki inandığı dinin kitabında bolluk bereketin, iyiliğin, güzelliğin her an her daim olduğundan, olması için sadece istemek gerektiğinden bahsediyordu, istiyordu, çalışıyordu, uğraşıyordu, dualar edip, adaklar adıyordu. Peki neredeydi bu bolluk, neredeydi bu kısmetler? Niye ona uğramıyor, neden onu teğet geçiyordu?
Hayal kırıklığını iliklerine kadar hisseden Ayhan o gece “Neden, neden?” diye isyan ederek uykuya daldı.
Soru sorulunca cevabı evren verir, döner dolaşır zamanı gelince kişiye gelir. İnsan da içinde yaşadığı evren gibi, içinde sonsuzluk olan bir evren değil midir?
Aynen öyledir, merkezi kalp, işlemcisi ise beyindir.
O gece de Ayhan “neden” diye sorduğunda, bu soru Ayhan’ın beyni tarafından, o an algılandı. İlgili beyin bölgeleri ateşlendi, aralarında bağ kurularak bilgisi işlendi. Gücü ise kalpten geldi. Cevap Ayhan’ın varlığını dolaştı ve o gece rüyasında kendisine sunuldu.
Ayhan o gece rüyasında kendisini oval gibi yuvarlak gibi karışık renkli ışıktan bir alanın içinde gördü. Hayatı bu alan içerisinde sahneleniyordu. Ne olursa, ne yaşanırsa bu alanın içinde gerçekleşiyor, Ayhan da olanları tam merkezden izliyordu. Bu alan, aynı kutsal kitapta bahsedilen bolluk bereket dolu sonsuz olan başka bir alanın içinde yer alıyordu, daha doğrusu o alanın bir parçasıydı. Orada kısmet, iş, araba, eş, huzur, sevgi, mutluluk, para sonsuz sınırsız akıyor, adeta ışık gibi yayılıyordu.
Bu kısmetler, başkalarının alanına geldiğinde içeri girerken, Ayhan’a sıra gelince onun alanının sınırlarına çarpıyor, içeri giremeden geri yansıyor veya teğet geçiyordu. Fizik kuralları rüyada bile işliyordu.
Olaylara anlam veremeyen Ayhan, neden iş, eş, para, mutluluk yönünden bolluk bereketin kendi alanına, yani yaşamına giremeyip, kendi sınırlarından yansıyıp gittiğini merak edince sınırlarına yaklaşmaya karar verdi. Dikkatli bakınca çok şaşırdı. Bu sınırlar inançtan oluşuyordu ve bu inançlar kendinin bile oluştururken farkına varmadığı kendi inançlarıydı. Şaşkınlıkla izlemeye devam etti.
Evlilik meselesinin sırrını gördü. Evlenmeye niyet ettiğinde, niyeti kendinden sonsuz olasılıklar alemine doğru olmak üzere ilerliyor, ilerlerken adeta sinyal gibi uyarı veriyordu. Bu sinyali algılayan, niyete uygun kısmetlerse demirin mıknatısa hareketi gibi bir bir Ayhan’ın alanına çekiliyordu. Tam girecekken Ayhan’ın alanının sınırlarındaki “benden bir halt olmaz” inancını algılıyor, “bundan bir halt olmazmış bu alandan uzak duralım” diye alana girmeden geri gidiyordu. Ayhan para istediğinde, niyetine cevap olarak anında harekete geçen paralarda, Ayhan’ın alandaki “geldiği gibi gidiyor melet” inancını görür görmez, geldiği gibi gidiyordu. Ne yapsınlar Ayhan farkında olmadan öyle istiyor, alanının sınırlarını kendi diliyle kendi çiziyordu.
İzlemeye devam eden Ayhan, bu sefer hayalindeki kırmızı arabayı gördü. Onu istediğini belli eden niyetin ışığını sonsuz alana yakıyordu. İstediği gibi, hatta istediğinden daha da güzel bir sürü kırmızı spor araba Ayhan’ın alanına gerçekleşmek üzere yola çıkıyordu. Ama Ayhan’ın bilinçli olarak istediği, ama bilinçaltındaki “hızlı arabam olunca kaza yaparım” korkusu ile aslında istemediği durumdan ötürü Ayhan’ın hayatına giremeden geri gidiyordu. “Hayat zor, çok çalışmak lazım” inancı, Ayhan’ın alanına bir sürü iş yükünü, “tüm manyaklarda beni bulur” inancı, anlaşması zor insanları alanına, hayatına çekiyordu.
Gördüklerine inanamayan Ayhan aslında istemediği her şeyi, aslında kendisinin istediğini, kendisinin yarattığını gördü.
Rüyasından sonra edindiği bu farkındalık Ayhan’ın konuştuğuna hatta düşündüğüne dikkat etmesini sağladı. Zira sözler ve düşünceler telkin olarak zihinde inanç kalıpları oluşturuyor, bu inançlar da yaşamı, kaderi belirliyordu.
Sırrı çözen, dili, zihni güzelleşen Ayhan’ın o rüyadan sonra hayatı da güzelleşti, dilekleri bir bir gerçekleşti.
Darısı hepimize🙏
Emine NALÇACI MAVİŞ
Yorum yap