“Yoga” tanımı basit bir dille beden, zihin ve nefes ile bir bütün olarak an’da kalma halidir. Bedenini özgür bıraktığında zihnin berraklaşır, zihin berraklaştığında kalbin sevgiyle açılır. Bu durum olanı kabul etme haline seni bir adım daha yaklaştırır. Matın üzerinde yaşadığın her deneyim ve tecrübe ile bu bütünleşme hali derinleşir ya da şöyle de açıklayabiliriz; kalbini olana sevgi ile açtığında zihnin durgunlaşır ve berraklaşmaya başlar, bu durum sonunda da bedenin özgürleşir. Her ne şekilde bakarsak bakalım amaç bir’dir. An’da kalmak…
Genelde insanların Yoga’ya bakışı sadece bir spor dalı olaraktır. Aslına bakarsanız; bir tür spor olması dışında daha derin bir felsefeye ve farkındalığa ulaşma yolculuğuna sahip olan bir oluşumdur. Bu konuyu biraz açmak gerekirse:
Yoga’nın, sadece bedenimizi hareket ettirmek dışında daha derin bir yolculuğu bulunmaktadır. Beden hareketi ile birlikte, zihni durağan hale getirmeyi ve nefesi fark etmeyi sağlar. Matın üzerinde yaşadığın her olaya karşı tavrın zaman ile matın dışındaki tavrın haline dönüşür. Olanı kabullenmenin, pes etmek olmadığını sadece bir poz öğretir sana. Özel hayatında da farklılaşırsın, iyileşirsin… Daha derin bir gözle bakarsın olaylara… Ve bir adım daha yaklaşmışsındır ben dediğin o kişiye…
Yoga’nın özü aslında meditasyondur. Yaptığımız tüm asanalar (pozlar) bizi meditasyona hazırlar. Meditasyon’da ilk başta anlattığım gibi beden, zihin ve kalp bütünleşmesi ile an’da kalma gerçekleşir. Tabii ki bu yazıldığı ya da söylendiği kadar kolay değildir. Her meditasyonda aydınlanma ya da farklı şeyler hissetme gibi bir durum söz konusu değildir, belki zamanla olacak ya da hiç olmayacaktır. Bunu da bize anlatan Yoga’dır. Olanı olduğu gibi “şefkatle” kabul etmek…
“Peki bunu Yoga’da nasıl anlarız?” dediğini duyar gibiyim. Kendi deneyimlerim ile anlatmak isterim:
Yoga’ya ilk başladığım zamanlarda sadece kulaktan duyma bedene ve zihne iyi gelen bir spor dalıydı benim için… Kurumsal hayatın stresinden kaçarak, her gün dinlendiğim bir terapi merkezi oldu zamanla… Günün birinde fark ettim ki her şey o kadar basit değildi. Derinlerde bir şey vardı ve ne olduğunu anlamadığım, merak ettiğim bir şey… Bunları biraz olsun anlayabilmek için başladığım yoga eğitmenliğinde hocalarımızın ilk sorularından biri “Hoca olmak isteyenler kimler?” olmuştu. O zaman niyetim sadece Yoga’yı en derin şekilde ve en ince ayrıntısına kadar öğrenmek olduğu için bu sorunun cevabı ben de “Ben değil” idi. Öğrendikçe fark ettim ki Yoga spor olamazdı. Yoga fizikselin dışında çok derin bir felsefesi olan upuzun bir yolculuktu. Her geçen gün Yoga’ya olan bilgi açlığım artıyordu ve öğrendiklerimi hazmettiğim yer yine matımın üzeriydi.
Fiziksel olarak çok esnek bir bedenim olmadığını ve bunun asla değişmeyeceğini en başından beri biliyordum… Okulda ki birçok arkadaşım bir sürü pozu çok rahat yaparken ben zorlanıyordum ve biliyordum ki onlardan daha fazla çalışmalıydım… Çalışıp bedenimi biraz olsun esnetebilmeliydim. Belli pozlar üzerinde günlerce çalışmama rağmen hiç yol kat etmemiştim ve bir gün bu yüzden kendimi sakatlayıp bir süre Yoga’dan uzak kalmak zorunda kaldım. Aradan zaman geçti ve tekrar matın üzerine geldiğimde pratiğimin arasında iç sesim bana “Hadi hep yapmak istediğin o pozu dene” dedi. Denedim ve evet olmuştu…
Ve sonra fark ettim ki; matın üzerinde “Hırs ve Ego” yoktu. Ben farkında bile olmadan onca zaman sırf arkadaşlarım yapıyor diye hırs yaptığım ve durmadan çalıştığım o poz uğruna egolarıma yenik düşmüştüm. Ve bana sadece bunu öğreten bir poz, hayatımın tüm alanlarında güçlü bir farkındalık oluşmasına neden olmuştu…
Sana bir not: Her beden farklı ve bir tane. Bunun için kendine haksızlık etmeden sadece keyifle ilerlemeli ve kendini de olduğu gibi kabul edip, sevmelisin. Sadece şunu bilmelisin ki; asla dediğin şeyler asla olarak kalmayacak ve sen çalışmaya devam ettiğin sürece bedeninde, zihninde gelişmeye ve esnemeye devam edecek…
Ve artık biliyordum olanı olduğu gibi kabul ettiğinde, kendini akışa teslim ettiğinde evren sana hep güzel şeyler ile geliyor… Bir bebek gibi önce adım ata ata, sonra yürümeye başlıyorsun ve bir bakmışsın artık koşuyorsun… Bunun için sadece sabırla, keyifle ve sevgiyle beklemen gerek. 🙂
Aldığım eğitimlerden sonra Yoga’yı çevreme aşk ile anlatmaya başladığımda, bunun benim için bir misyon olduğunu anladım. Eğitmen olmak için başlamadığım bu yolda kendimi yoga dersleri verirken buldum. İnanılmaz insanlar tanıdım ve tanımaya devam ediyorum… Beraber ilerlemenin, gelişmenin ve değişimin inanılmaz keyfini yaşıyoruz… İyi ki dediğim onca şeye sahip oldum… İyi ki…
Yoga’da en sevdiğim şeylerden biride doğadaki canlılar ile olan bağlantısı… Her asana (poz) doğadan esinlenilmiş… Dağ pozu, Ağaç pozu, Aşağı bakan köpek pozu, Karga pozu, Yunus pozu, Deve pozu vb… Bunun ne büyük bir güç olduğunu anlamak zamanımı aldı.
Duymuşsunuzdur, derslerde hocalar “Her aldığın nefesinle ayak tabanlarından zemine bir ağaç gibi köklenirken, başının tepesinden dalların ile uza gökyüzüne” der…
Neden mi?
Evrende bulunan güç, denge, gelişim, büyüme bizde de var, biz sadece bunun farkında değiliz. Sadece bir nefes ile “Koca Çınar” gibi evrenle güçlü bir bağlantı içinde olabiliriz. Yeter ki matın üzerine geçelim ve an’da olalım…
Yoga sana ne anlam ifade ediyor diye sorsalar “Heyecan” derim. Her gün o bir metrekarenin üzerinde, o gün ne yaşayacağımı bilmeden, deneyim ve tecrübe ile gelişiyorum. Bedenini tanımak, zihnini dinlemek ve onu kabul etmek, nefesinle dans etmek tarifsiz bir duygu…
Her yeni gün yeni bir macera demek. Her macera yeni bir deneyim ve tecrübe demek. Sonsuz ve mucizevi bir yolculuk deneyimi için ben elimden geldiğince, bunu paylaşmaya devam edeceğim ve bir gün, bir insana daha şifa olabilmek için yine matımın üzerinde olacağım ve o günün sonunda yeniden ” Ohh Bee” diyeceğim…
OHH BEE….
Namaste
Seda Deliormanlı
Yorum yap