Öfkeden sevgiye bir yol var.
O yol meşakkatli, yürümesi çoğu zaman kolay değil.
O yüzden çoğu insan gerçeklerden ve hatta kendinden kaçmıyor mu?
O yüzden en kolayı, o durum ‘yok gibi’ davranmak değil mi?
O yüzden en kolayı aslında canın çok acırken “acımadı ki”, “acımadı ki” diyerek o acıyı yok saymak değil mi?
İnsanın içindeki tüm savunma mekanizmalarının amacı insanın kendini koruması değil mi?
Ve bu yüzden de elzem değil mi tüm bunlar?
Elzem!
En derinlerde yatan duygularla yüzleşmenin acısı ve zorluğu yüzünden, elzem!
O yüzden, insan ancak kaldırabileceği kadarını fark eder hayatında.
O yüzden, soğan kabuğu benzetmesi yapılır.
Soğanın cücüğüne zarar vermeden ulaşmak için en sağlıklı yöntem nasıl ki soğanın dış katmanlarını teker teker soymak ise, insanın da kendi derinliklerine doğru ilerlerken en sağlıklı olanı ağır ağır yol almasıdır.
Bu yüzden yavaş yavaş yüzleşir insan kendi derinlikleri ile…
Travmaları, korkuları, acıları ile…
Buzdağının görünmeyen yüzü ile…
Fark ettiğin bir gerçeği – bu gerçek hiç hoşuna gitmez iken- kabul etmek ve sonra da sindirmek kolay değildir.
Zaman alır.
Görünenin ardındakini, buzdağının altını küçük küçük fark eder, küçük küçük sindirir, küçük küçük dönüştürür insan.
Öfkeden sevgiye giden yolda ilk adım; o öfkenin ardındaki duyguyu görmek ve kabul etmektir.
O öfke maskesinin altındaki ‘sen’ kendini nasıl hissediyor?
Kendini üzgün mü hissediyorsun?
Kendini çaresiz mi hissediyorsun?
Kendini yetersiz mi hissediyorsun?
Kendini değersiz mi hissediyorsun?
Kendini sıkışmış mı hissediyorsun?
Öfkenin altındaki duyguyu fark etmek bile ilk anda insanı öfkelendirebilir. O gerçek his ile yüzleşmek zor olduğu için hali hazırda o his dışarıya öfke olarak yansımıştır. O yüzden bu bir sorun değildir. Bazen ve hatta çoğu zaman aslında birçok duygu iç içe geçmiş bir durumdadır. Öncelikle altta yatan duyguları keşfetmek, sonrasında ise bu duyguları kabul etmek ve sindirmek için insan kendine zaman tanımalıdır.
Öfkeden sevgiye giden yoldaki diğer adım ise o hisse, o olaya, o duruma anlayış getirmektir. ‘Anlayış getirmiş gibi yapmak’ bir işe yaramaz. ‘-mış gibi yapmak’ sadece üstünü örtmeye yarar ama içimiz gerçekten huzur bulmaz. Belki sadece ‘bir süreliğine’ huzur bulmuş gibi oluruz. O yüzden, o olay ile ilgili zihinsel bir anlayış asla yeterli değildir, içsel olarak tüm varlığımızda bir anlayış oluşmalıdır. Bu ayrım, o konunun içimizde gerçekten dönüşüp dönüşmediğini anlayabileceğimiz ince noktadır. Bu anlayışın oluşması ise buzdağının ne kadar altı ile yüzleştiğimize bağlı olarak bazen birkaç gün, bazen birkaç ay, bazen birkaç sene sürebilir. Birkaç sene geçmesine rağmen halen anlayışın oluşmamış olduğu durumlarda bile, eğer insan o konu ile ilgili altta yatan duyguları ile çalışmaya devam ediyorsa aslında ilk güne göre oranla çok daha iyi bir haldedir çünkü buzdağının daha ‘derin’ bir noktasındadır.
Öncelikle insanın kendi derinliklerine doğru yol alma isteği ve sonra da cesareti varsa, bazen yolda molalar verse de, zamanla içindeki o öfke duygusu anlayıştan doğan sevgiye dönüşür.
Hepimiz için öfkeden sevgiye doğru ilerlediğimiz bir varoluş dilerim.
Gökçe Yılmaz
Süper bir yazı olmuş. Teşekkürler🙏