İnançlarımız bize mi ait? Yoksa nefsimize mi? Beynimize mi? İnançlar sevgi mi? Bence değil. Hatta sevgiyi engelleyen perdeler.
Mesela bir polisiye olayda bence suçlu bu adam değil şu olduğuna inanmıyorum dediğinizde böyle bir inanç kanıtlanmayı gerektireceği için ve iş de bunu gerektirdiği için bir zararı yok, bir fikir beyanından ibaret. Ben bu yiyeceğin bana zarar verdiğine inanıyorum diyorsun diyelim, o zaman da bir plasebo ya da nosebo gibi etkisi ile gerçekten bu yiyecek sana zarar veriyor vücudunda toksik etki bırakıyor olabilir. Bu tür bir inançta doğru kullanıldığında fayda bile sağlar. Ben bu ben yazımda tüm bunların dışında olan düşünsel inançlarımızdan bahsetmek istiyorum. Zihinde şartlandırmaya sebep olan düşüncelerden. Buna da bir örnek verecek olursak: ‘’Geçmişte yaşadığım bir deneyimden ötürü bu böyle olmamalı,’’ diyoruz mesela. Ölmüş, geçmiş bir konu hakkında ölü düşünceler üretmeye devam ediyoruz ve o anda ne oluyorsa, bu böyle olmamalı diyerek, olan bir şey ile kavga ediyoruz ya da geçmişteki her neyse andaki ile kıyaslama yapmaya başlıyoruz. Çünkü beynimiz o anı almış fotoğrafını çekmiş ve asla bir daha bunu yapma diyor ve seni bir zihin hapishanesine hapsediyor. Zihin bir zaman mefhumu oluşturuyor, koyuyor önüne. Böldü parçaladı. Şu an vardı, geçmiş oldu hatta bunu bir daha yapma dediği için korkuyla dolu bir gelecek de oluşturdu.
Yaşadığın deneyim sonrası oluşturduğun düşünceler, şartlandığın inanç kalıpları, sen onun hakkında sürekli düşündüğün için, incelediğin için enerjini de aldı, canlılığını da.
İnançlarımız ve düşüncelerimizle perdelenmemek, olanı olduğu gibi görebilmek için ki; bu aynı zamanda bir şifadır, gerçek olan her zaman insana şifa verir, bu gözyaşlarına sebep olsa bile.. Canlı ve bütün olmak gerektiğini anladık ilk iki paragraftan, bunu zihin yapamaz. Peki ya bu nasıl olur? Pek tabii farkındalıkla.
Diyelim kıskançsınız, bu durumu kabul etmediğiniz için zihninizde bunun böyle olmadığına dair sayısız mazeret, inanç yani kaçış planı belirlenmiş. Ha bunun farkındayızdır ya da değilizdir, zaten konumuz bu; ‘farkında olmak’. Gördünüz mü nasıl çıktı ortaya domino taşları. Kıskançlıktan kaçmak için zihninizle öyle illüzyonlar öyle inançlar yaratıyor ki, bir dünya…
Çünkü şöyle bir fikriniz, inancınız ya da şartlanmanız var kıskanç olmamalıyım. Ya olduysanız? Olmamız gerek zaten, yaptığınız, olduğunuz, duyduğunuz bir şeyi, duymamalıydın, yapmamalıydın, etmemeliydin demek insanın hem içsel hem dışsal çatışma yaşamasına sebep oluyor, olandan ayrılmak sanki Allah tan ayrılmak, bir gurbete düşmek gibi değil mi? Ondan demiyor muyuz kendini, kendinden açığa çıkanı sev diye, her an olandan ayrı düşmemek için olabilir mi bu ?
Olanı reddederek daha çok ayrılık, bölünme yarattığınızın farkına varmıyoruz çünkü. Evet ben kıskancım, o halde kıskançlığımla baş başa kalacağım, eyleme gerek bile yok, onu zihnimin dışında, olduğu gibi gözlemlediğimde, onunla bir olduğumda, ondan kaçmadığımda belki olan olacak, birlik olacak, senden yana belki hiçlik olacak. An sonsuzluk olduğu için hem de sonsuza kadar olacak. Yani aslında, boşluk olacak ve sevgiye yer açılacak. Oldu bile 😊
Sevgiye kalın….
Harikasın canım benim, eski öğretiler, sartlanmisliklar, tabular maalesef bu duruma getiriyor bizi. Fakat bir taraftan da değişim dönüşüm tüm hızıyla devam ediyor şükür. Kimbilir belki senin bu yazıyla da irkilip kendimize geleceğiz ☺️çok teşekkür ediyorum canım. Iyi ki varsın sen tebrikler 👏🌹
Bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ediyorum Hocam. Siz de iyiki varsınız…
Sahici bir yazıya denk geldiğimi düşünüyorum takip edeceğim👍
Çok keyif aldım. Çok eğildiğim bir konudur inançlar ve bilinç. Kalemine sağlık Sebile!
Olanı sevmek 🥰 inanç kalbi düğümler derler ince ayarlar ne güzel anlatmış Sebile Hocam 🙏