Kmerce “Angkor” şehir, “Wat” ise tapınak anlamına geliyor, yani burası “Tapınak Şehir”. Zira bu adı sonuna kadar hak ediyor. Çünkü 1.626 km2 lik bir alan üzerine kurulmuş bir tapınak burası. Biraz daha bu mesafenin ne anlama geldiğini anlatabilmek için şöyle ifade edeyim: Yaklaşık İstanbul’un 3’te 1’i kadar bir alan demek bu. Bu yüzden burası dünyanın en büyük dini alanı.
Kamboçya’ya gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği yer olan Angkor Wat 1992’de Unesco Dünya Mirası olarak kabul edilse de dünya çapında duyulması ve daha popüler bir hale gelmesi 2001 yılında Angelina Jolie’nin başrolünü oynadığı “Lara Croft: Tomb Raider” sayesinde olmuş.
İyi ki de olmuş, çünkü Kamboçya’nın en önemli gelir kaynaklarından da biri Angkor Tapınağı. Kamboçya Gayri Safi Milli Hasıla’da 103. Sırada yer alan bir ülke, Türkiye ise 19. sırada (IMF 2019 Değerleri)
Buna göre ne kadar fakir ne kadar zengin olduğunu sizler de değerlendirebilirsiniz.
Angkor Tapınağı ülkenin önemli şehirlerinden Siemp Reap’e yaklaşık 6 km uzaklıkta. 6 km ama yolun bazı yerleri toprak, öyle 5 dakikada gidilmiyor. Turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği dönemlerde sabah erkenden, 7:30’da açılıyor tapınak. Bilet için uzun kuyruklar olabiliyor. 1 günlük giriş bileti yaklaşık 40 USD. Bilet bu ücrette olunca, biletin kişiye özel olması ve başka kişilerce kullanılmaması için, fotoğraf çekip biletin üzerine fotoğrafınızı basarak veriyorlar. Bu da başka yerlerde pek sık karşılaşılmayan bir süreç.
Tapınak MS.1115 – 1145 yılları arasında yapılmış. Burası ilk başta bir Hindu tapınağıyken, 13. Yüzyılda Budist tapınağına çevrilmiş. 14. yüzyılda Kmer Krallığı başkentinin Phnom Penh’e taşınmasından sonra terk edilip orman tarafından sarılıp sarmalanmış olarak kalmış. Daha sonra 1858’de tekrar keşfedilmiş. Neden terkedildiği tam olarak bilinmiyor. Ve çok enteresandır, yaklaşık 500 yıl kendi kaderine terk edilen tapınağın her yerini ağaçlar sarmış. Tapınaklar ve ağaçlar birçok yerde iç içe geçmiş bu yüzden de örneğine az rastlanır bir görüntü ortaya çıkmış.
Turistlerin yanı sıra bugün de birçok Budist rahip dini inançlarını yerine getirmek için tapınağı ziyaret ediyor. Ama terk edilmesi ile doğal bir orman görüntüsüne bürünen Angkor tapınağının daimî sahipleri gene maymunlar. Hiç beklemediğiniz anlarda karşınıza çıkabiliyorlar.
Gelelim Kamboçya’ya…
Güzel ülke 1863-1953 yılları arasında Fransız kolonisiymiş. 1941-1945 yılları arasında Japon İmparatorluğu’nun işgali altında kalmış. Ama yakın zamanda Kamboçya akla hayale sığmayan korkunç bir süreç yaşamış. Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmerler (Khmer Rouge), 1975-1979 tarihleri arasında ülkeyi kontrol etmişler. Kızıl Kmerlerin lideri olan Pot‘un ideolojisine göre, ülkede sadece köylü sınıfı olmalıymış. Kendisi Fransa’da eğitim görmüş bir kişi olsa da bu ideoloji adına ülkenin tüm aydınlarını, bilim insanlarını, sanatkarlarını, kısacası köylü sınıfı dışındaki tüm Kamboçyalıları ağır koşullar altında çalışmaya zorlamış. Çalışamayanlar ve muhalefet edenler Orta çağ işkence yöntemleriyle öldürülmüşler. Gözlük ve saatler de dahil olmak üzere tüm teknolojik aletler yasaklanmış. Gözlük ve saat kullanıyor olmak; okuyor, aydın olmak demektir diye varsayarak sadece gözlük kullananlar bile ağır işkencelere maruz kalmış. Verilere göre 3,3 milyon Kamboçyalı (1975-1979) bu uğurda öldürülmüş. Bu katliamlar Vietnam ülkeyi işgal edinceye kadar sürmüş. Ve ancak 1998’de Pol Pot’un ölümüyle Kızıl Kmerler dağılmış.
Kamboçyalılar güler yüzlü, sıcak kanlı insanlar ve bu yaşadıklarına hele ki bu kadar yakın tarihte bunları yaşanmış olmalarına gerçekten insan inanamıyor. Tanıştığım bir Kamboçyalı, babasının nasıl öldürüldüğünü gözleri dolarak bana anlattığında, yakın tarihin etkilerini bu halk için ne kadar taze olduğunu bir kez daha iyi anladım.
Henüz ziyaret etme şansınız olmadıysa, Angkor Tapınağı’nı mutlaka gezi listenize almalısınız.
Yorum yap