Hiç âşık oldunuz mu? Hani şu midedeki kelebeklerin iştahınızı esir aldığı, uykusuz geçen gecelere rağmen enerjiyi tavan yaptıran heyecanla başa çıkma çabasının hâkim olduğu yaşam evresi.
Hah! İşte o aşk ve âşık olma süreci beyinde başlıyor. Bana inanmıyorsanız bilim insanlarına sorun; bilim insanları aşkın beyinde yaşandığını iddia ediyor; yani aşk bir kalp macerasından ziyade, beynin kimyasal aktivitesidir diye tanımlıyorlar. Bu kimyasallardan bazıları; dopamin, endorfin, amfetamin, oksitosin. (Bu hormonların âşık olma süreci ve sonrasındaki görevlerini merak ediyorsanız biraz araştırınca envaiçeşit bilgi karşınıza çıkacaktır.) Anlayacağınız kalbin aşkla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece aşkın kimyasallarından etkilenen bir organdır. Aşkın kaynağı beyindir.
Haliyle âşık olunca, kendimizi koşullandırdığımız duygusal bağlar oluşur. Bir bağımlılık hali peyda olur ve bağımlılık çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanır. Özgür olmak istiyorsak bu bağlardan / bağımlılıktan kurtulmalıyız. Çünkü gerçek olan şey sevgidir, sevgi şifadır, sevgi iyileştirir.
Bence beyinle yaşamak, sürekli rasyonel açıklamalar yapmayı gerektiren mantık hesapları yapmakla mümkün. Hâl böyle olunca kalpten gelen seslere, sezgilere daha az değer veriyoruz. Kalbe değer vermeme üzerine kurulmuş bir dünyada aldatma, hırs, kişisel çıkarlar ve yalan sevgiden çok daha güçlü hale gelebiliyor. Bu durum size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? İşte bu yüzden hepimiz, toplumu oluşturan tüm bireyler, egomuzu bir kenara bırakıp koşulsuz sevgi ile bağlanmalıyız doğaya, sevdiklerimize, yaptığımız işe, her şeye…
Koşulsuz sevgi ise bizi ‘gerçek’ insan yapan, sahtelikten uzak ve hesap yapmadan sevmeyi öğreten bir şey. Öyle ki gerçekten bunu başarabilirsek akıl ve duygular arasındaki sınırlarımız kalkar, egomuz ise erir gider. Kendimiz olma yolundaki ruhsal yolculuğumuzun sonunda aldığımız en muhteşem armağanlardan biridir koşulsuz sevebilme becerisi. Bu beceriyi kazanmaya çalışmak için hazırlanın, ruhsal yolculuğa çıkıyoruz! 🙂
Bu yolculuktaki rota;
- Beyinden kalbe;
- Kalpten karına (haraya)
İlk aşama beyinden kalbe olan yolculuk. Eğer Reiki uyumlaması aldıysanız çok şanslısınız çünkü Reiki; enerjiyi beyinden kalbe getiren bir yöntem. İnsanların Reiki ile tanışma hikayelerini dinlediğinizde çoğu şöyle der; ‘Hayatımda her şey yolundaydı, herhangi bir sorunum yoktu ama sebepsiz yere kendimi mutsuz hissediyordum.’ ya da ‘İçimde eksik bir şeylerin olduğunu düşünüyordum.’ Reiki ile tanıştıktan sonra ise içinizde yaşadığınız boşluk ya da mutsuzluk azalır gider, enerjiniz artar. Hatta en son çocukken kendinizi bu kadar canlı, ve enerji dolu hissettiğinizi hatırlarsınız. Sabırla, düzenli bir şekilde ve temiz niyetlerle yapacağınız çalışmalar ile bir süre sonra, sadece rasyonel düşünmediğinizi sezgilerinizin de güçlendiğini görebilirsiniz. Bu durum, sizi sadece beyinleriyle yani ‘rasyonel gerçeklikle’ yaşayan insanlara göre çok daha iyi hissettirecektir! Böylelikle ‘beyinden kalbe yolculuk’ kısmını tamamlamış sayılırsınız.
Şimdi kalpten karına (haraya) seyahat etme zamanı. Amacımız haramızdaki ruhsal şuuru bulmak. Çünkü hara; insanlara, egoizmle, ön yargılarla ya da çıkarlarla değil, ruhsal boşluktan yola çıkarak bağlandığımız yerdir. (Bu bana her zaman ileri sürüş tekniklerini çağrıştırmıştır.)
‘Yahu nedir peki bu hara?’
Hara, Çince’ de ‘tantien’ ya da ‘dantien’ demek. Japonlar da ‘tanden’ diyorlar. Göbekten iki üç parmak aşağısı anlamına geliyor. Kimi kaynaklar haranın sakral çakranın yakınlarında bulunan ikinci bir çakra olduğunu söylüyor; kimisi de çakra sistemiyle bir bağlantısının olmadığını. Haranın 2. (Sakral) Çakra olduğunu söyleyenler de mevcut. Bence konumuna çok da takılmamak gerek.
Harayı karın bölgesi olarak kabul edersek, Uzak Doğu, karnı; bilincin yeri olarak kabul ediyor. Koşulsuz sevginin karından geldiği, ham fiziksel gücün büyük bir kısmının karında bulunduğu, hatta fiziksel gücün başlangıç noktasının karın olduğu öğretileri arasında. Tabii bu fiziksel güç tek başına pek işe yaramıyor. Haramızı geliştirirsek kendimize ait bir irade gücümüz de olur. Uzak doğu dövüş sporlarında en çok bu merkezin kuvvetlenmesi için uğraşıyorlarmış. Biz de bu merkeze ulaşmaya çalışıyoruz, ama önce kalbe uğramamız gerek!
Kalbimiz vücudumuzda bulunan her detay gibi muhteşemdir. Duygusal bağlarla ve manevi kavramlarla doludur. Haraya inebilmemiz için, önce kalbimizi arındırma ile işe başlayabiliriz. Bence bu zor bir iş. Ben hala deniyorum; her gün ve her yaşanmışlık sonrası. Tabii kalbi arındırmak demek, soğuk ve duygusuz insanlar olarak ortada dolaşmak demek değil. E nasıl arındıracağım o zaman diye sorarsan eğer sevgili okur; sana vereceğim cevabım şu: “En iyisini sen bilirsin.”
Ben kalbi hatta ruhu arındırmak için sorunlarımdan kaçmaman gerektiğini sezinledim. Onlara gözlerimi kapatmadım ve kafamı çevirmedim; aksine en derinine kadar baktım, ne olduğunu öğrendim ve onları salıverdim. Ve bir daha aynı şekilde gelmediler. 🙂 Arada sırada farklı şekillerde geliyorlar yine, aynı yöntemle (soruna bak -ne olduğunu öğren- sal gitsin) tekrar gönderiyorum onları.
Şimdi kalbi de bir şekilde arındırmaya çalıştıysak ya da en azından farkındalık oluştuysa, haraya inelim;
Bunun için bir nefes çalışması yapabiliriz. Bu çalışma genelde, evrenden gelen enerjiyi bilinçli olarak vücudun içine çekip, harada biriktirmek ve harayı güçlendirmek için yapılıyor. Ben, çok yorgun olduğumda kendimi şarj etmek için de yapıyorum. (Zaten Güneş ve Deniz anası olduğumu düşünürsek şarj olmasam yolda kalırım herhalde 🙂 ) Çalışmayı yapmadan önce 2. aşama ve üzeri olanlar sembollerini çizebilir. Hazırsanız yolculuğun sonuna geliyoruz.
Çalışmayı nasıl yapacaksınız;
- Öncelikle nefesinizi burundan alıp ağızdan verin. Nefesi burnunuzdan alırken dilinizi ön dişlerinize dokunacak şekilde damağınıza dayayın, nefes verirken ise dilinizin alt damağınıza değecek şekilde serbest bırakın.
- Rahatça oturun, kendinizi zorlamadan omurganızı mümkün olduğunca dik tutun ve yavaşça burnunuzdan nefes alın.
- Nefes alırken, Reiki enerjisini taç çakranızdan içeri aldığınızı hayal edin. Enerjiyi, haranıza doğru çektiğinizi düşünün. Nefes karnınıza (Hara/Tanden) ulaştığı zaman tutabildiğiniz kadar nefesinizi orada tutun.
- Nefesinizi yavaşça bırakın.
- Nefes alıp vermeye yavaşça devam edin. Bir süre sonra vücudunuzun ritmini duyumsayacaksınız. Aldığınız her nefesin, vücudunuzun ritmine uygun olarak tüm bedeninize yayıldığını hayal edin / hissedin.
- Nefesi ağzınızdan verin.
Enerjinin;
Başınızdan – kalbinize,
Kalbinizden – haranıza,
Haranızdan – tüm vücudunuza,
Ellerinizden – parmaklarınızın ucuna,
Ayaklarınızdan – ayak parmaklarınızın ucuna, yayıldığını düşünün.
Bu egzersiz, egoyu aradan çıkarmak için altın bir kapı bence. Çünkü bunu uygularken enerjinin size ait olmadığını, sadece enerjiye kanal olduğunuzu fark edeceksiniz. Çalışmaya azimle ve sürekli devam ettikçe, kendi kişisel enerjiniz olduğunu düşündüğünüz gücün eriyip gittiğine, evrensel enerji ile birleştiğine tanık olacaksınız. Sonra öyle bir noktaya geleceksiniz ki; evren nerede bitiyor ‘ben’ nerede başlıyor belli bile olmayacak.
Yorum yap