‘Suçlamak anlamaktan daha kolaydır, anlarsan değişmen gerekir.’ (Peyami Safa)
Bir masayı dövmekle şekilleniyor belki de hayata hangi pencereden bakacağımız. Olaylara olay gibi değil de bir anlam katarak bakmamız, olaylarda bir sebep, bir suçlu aramamız, bu suçluyu tayin ederken de hiç kendimize bakmadan hemen karşıdaki bir kişiyi/bir şeyi suçlu ilan etmemiz. E kolay tabi… Sorumluluk almamak gibisi var mı? Geçenlerde gözlemlediğim şu olaydan sonra bu yazıyı yazıyorum.
Bir çocuk koşarken, kafasını masaya çarpıyor, sonra da tahmin edebileceğiniz gibi, canı acıdığı için ağlıyor. Buraya kadar gayet doğal işliyor her şey; ama işin içine büyüklerin girmesiyle olay birden değişiveriyor. Büyüklerden birisi hemen masayı dövmeye başlıyor “Kızımın canını acıttın pis masa, al sana …”, yetmez gibi çocuğa da masaya vurdurtuyor. Gelen diğer bir aile ferdi, “Aaa kim AĞLATTI seni güzel kızım?” diye başlıyor cümleye, “Ağlattı!!!” Böylece tertemiz bir beyne, kendisinin suçsuz olup, suçun karşıda olduğu bir güzel aşılanmaya başlamış oluyor. Sorumlu sen değilsin, karşındaki suçlu… Masaya çarpan aslında çocukken, suçlu masa oluveriyor ne hikmetse. Suçluyu da bir güzel cezalandıralım, hatta bundan keyif alalım, ağlamamız geçsin diye günahsız masaya vuralım, vururken de egomuzu besleyelim bir güzel. Karşıdakinin canı yanarken, biz gülelim. Ooh ne güzel…
Bir kere yanlış öğrendi mi, bu şekilde bir algılama yaratıyor zihin. Sonra da ne yaşarsa yaşasın taa ki kendisi fark edene kadar (ki bu genelde çok zor oluyor) hayat boyu da olayları böyle yorumluyor. Size sorayım, çocuk koşarken kafasını vurduysa orada öylece duran masanın bu olayda suçu nedir? Hele ki masaya çarpan çocukken? Masayı döverek masaya suç atıp çocuğun egosunu şişirmek yerine, daha dikkatli olmalısın diye öğüt verilerek kendi yaşadığı olayın sorumluluğunun çocukta olduğu öğretilse daha iyi olmaz mıydı? Peki “Kim ağlattı seni?” diye yine direk karşıdakini suçlayıcı bir ifade yerine, “Neden ağlıyorsun?” diye çocuğa yönelik bir soru yöneltilse daha mantıklı olmaz mıydı??
Bizim değiştireceğimiz bir iki harf, çocuğun algısını değiştirecek ve onun yaşamını etkileyecektir. “Aman ne önemi var. ” demeyin. Çünkü; işin ucu aslında kendi huzurumuza dokunuyor. Hayattaki yaşanılanların kaynağı kendimizken, (duygularımız, düşüncelerimiz, inançlarımız, davranışlarımız, sözlerimiz, tavırlarımız) hep sorumluyu karşıda arayarak, kendimizden kaçıyoruz. Bu durum da kendimizle yüzleşmemize, kendimizden kaçarak, kendi yargılarımızdan kurtulamayarak gerçek yaşamı, özümüzü göremememize sebep olmaktadır. Sonuçta hep mutsuzluk, huzursuzluk, hep eksik olma hissi…
Şimdi gelin gözlemlediğim örnekleri birlikte sorgulayalım…
- Büyük şehirde yaşıyorum, çok stres var diye kendini içkiye veren adam, suçu şehre atıp, kendinden, iradesizliğinden bir güzel sıyrılıyor.
- Küçük yerde yaşıyorum, kıraathanede kumardan başka bir şey yok diyerek alışkanlığının suçunu kasabaya atarak kendinden kaçıyor.
- Onca alışveriş yapıp maaşını savuran bir kadın, kocamla kavga ettim, onun yüzünden gittim bir sürü şey aldım diyor. Alan kendisi…
- Elbisesinin üstüne çay döken kadın, olaya suçlu olarak onu çekemeyen arkadaşının kenafir gözlerini atıyor.
- Kocasının davranışlarına takmış bir kadın, yılbaşı için evi süslememe isteksizliğinden bile eşini sorumlu tutuyor. “Hiç heves bırakmadı ki bu adam bende” diyor. Etkilenen kişi aslında kendisi; ama hep bir kendinden kaçış.
- Oğlu hızla kilo alan kayınvalide, oğlunun aldığı kilolar için gelinini suçluyor. Halbuki, yemek yeme eylemini gerçekleştiren oğlu ve iradesidir. Daha iradeli olsa yemez aslında.
- Mutfağa girip tezgahta duran tabağı kıran kadın, kim koydu bunları buraya diye hemen suçlu arama girişimine giriyor.
- Yolculuk yaparken boğazına elma takıldığı için kusan çocuk için, yanındaki kişi “o kadar yedirdin ki, kustu işte” yorumunu yapıveriyor hemen.
- Patronuna yalan söyleyen işçi, şeytana uyduk işte diye işin içinden sıyrılıyor kolayca. Adı çıkmış zaten şeytanın, at suçu…
Bunlar benim gördüklerim, duyduklarım, şahit olduklarım. Çevrenizi analiz etmeden sadece gözlemlerseniz bu örneklerin çoğu diyalogda olduğunu görürsünüz siz de…
Kısaca kimse yaptığı şeyin sorumluluğunu almayıp, yapmadığı, yapamadığı şey için ya da yaptıkları şeyler için sürekli karşıdakini suçlamayı artık alışkanlık haline getirmiş ve bu şekilde yaşıyor. Çünkü; suçlamak çok kolay, sorumluluk almak zordur. Kimsenin işine gelmediğinden de herkes kolayı seçer. İçinizdeki huzura kavuşmak istiyorsanız eğer; özünüzü fark etmek istiyorsanız, işe buradan başlayabilirsiniz. İnsanın kendi yaşamının, yaşadıklarının sorumluğunu alması gerçekten özgürlüktür. Bunu hem kendinizden hem çevrenizden esirgemeyin…
Yorum yap