Doğru duydunuz. An’ın tadını çıkaracağım da mutlu olacağım diye uğraşmayın, çıkaramazsınız. Çünkü anda kalmaya çalıştıkça, işin içine çabalamayı sokarsınız. Çabalamak işin içine girip, eyleme dönüşmüşse, zihin devreye girmiş demektir. Zihin, size hakimse de anda kalmak yerini andan kopmaya (düşüncelerin geçmiş-gelecekle ilgili olmasına), keyif almak yerini, keyif alamamaya hatta sıkıntıya bırakmış demektir.
Aylarca beklediğiniz tatile çıktığınızda, haftalarca beklediğiniz eğlence mekanına gittiğinizde, ya da mesai saatlerinde hayalini kurduğunuz diziyi izlemek için televizyon koltuğuna uzandığınızda, “Ooh zaman şu an, tadını çıkarayım. Şöyle bir keyif yapayım.” derken tam, aklınıza bir şeyler gelir mesela. İş yerindeki mesai arkadaşınızın davranışı, çocuğunuzun okul taksiti, nereden geldiyse rahmetli anneannenizin bir hatırası. Sonra bir rahatsızlık belirir içinizde, “Tam da keyiflenecektim, nereden çıktı bu düşünce?” dersiniz önce, sonra da ona takılır gidersiniz. “Tatildeyim anda kalmalıyım. Kırk yılda bir geldim zaten böyle eğlence yerine, keyif almalıyım.” düşünceleri ile o an var olan istemediğiniz düşüncelerinizi bastırırken bulursunuz kendinizi. Koşullanmış zihin devreye girmiştir çünkü. Siz düşünceleri savurmak için çabaladıkça andan, olandan iyice koparsınız. Var olanı (an’ı) kabul edip, gerisi ile ilgilenmemek yerine, düşüncelerle savaşarak enerjinizi onlara verir, onları büyütürsünüz gitgide. Sonra bir bakmışsınız televizyonda program bitmiş, günler geçmiş, tatil bitmiş, yeniden mesai başındasınız. Zihin devrede, gelecekteki düşüncelere, tekrar hayallere… Ne de çabuk geçti zaman, hiçbir şey de anlamadan…
Anlayamamanız da çok normal, çünkü anda kalmak ne demek yanlış biliyorsunuz. Anda kalayım, şimdiyi yaşayayım demekle şimdiyi yaşayıp mutlu olunacağını sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Çünkü bu düşünce tarzı ile olan an’ı gelecek için basamak olarak kullanıyorsunuz. Böylece o “an” hep şimdiden bir adım önde gittiğinden bir türlü yakalayıp mutlu olamıyorsunuz. Anda kalmak; şimdide, ne olursa olsun, nerede olunursa olunsun var olan her şeyi sorgulamadan kabullenmek, gerçekçi bakarak o an var olanı ne ise onu görerek varlığına teslim olmak demektir. Teslim olmaksa, acizlik içinde hiçbir şey yapmadan beklemek değil, sadece olanı kabul etmek demektir. Çünkü ne kadar direnseniz de olan olmaktadır. Örneğin; işten çıkarılan bir işçiyi düşünün. Bu kişinin gerçeği, o an olan şey, kişinin işten çıkarıldığıdır. Bu durumun kabul edilmesi, “Nereden geldi başıma, şunun bunun yüzünden, keşke şöyle olsaydı, Allah kahretsin, haksızlık bu.” gibi zihnin seslerinin susması anlamına gelir. Kişi teslim olup, olanı kabullenince zihin susar, gerçek kabullenilir ve kişi haksızlığa uğramışsa hakkını aramak için eyleme geçer veya yeni bir iş aramak için yola koyulur. Yani teslimiyet, zihnin susması, yeni oluşların olabilmesi içindir.
Hiç otobüste sıkış tıkış giderken, ya da hastanede ameliyatta yakınını beklerken “Dur bir anda kalayım.” diyen birisini duydunuz mu? Varsa yoksa tatildeyken, gezerken tozarken. O zaman zaten zihin de size mutluluk duygusu veriyor niye uğraşıyorsunuz ki? Uğraşacaksanız hastanede kalırken, postanede sıra beklerken anda kalmaya uğraşın. Uğraşın derken anda kalmaya çabalayın değil, anda olanı kabul etmeye, şimdinin alanına, kendinize enerjinizi verin. Çünkü anda kalmak hayatta her yerde her anda, var olanı, yaşamın akışını, o an ki olayları, duyguları, düşünceleri kabul etmekten geçer. Şimdi sorular belirdi kafanızda değil mi? Bir yakınım acı çekerken anda mutlu mu olayım, ya da nefes zor alınan daracık otobüste nasıl mutlu olayım diye? Cevap basit, uygulama kolay. An’ı kabullenerek. An’ı kabullenip, şu anda kaldığınızda, yani anın oluşuna izin verdiğinizde, bir zaman dilimi değil, bir alan olan şimdiye girdiğinizde zihninizin içeriği (şikayet, öfke, huzursuzluk veren cümleler) ne olursa olsun, bu içeriğin dışına çıkarsınız. Böylece ardı arkası kesilmeyen düşünce akışı (otobüsteki “Aman ya rabbi çok sıcak, yandaki adamda çok pis kokuyor, durağı kaçırmayayım. Aman ya başına bir şey gelirse ben ne yaparım vs vs) yavaşlar, yavaşlar, durur. Düşüncelerle özdeşleşmediğinizden, yani onlarla ilgilenip enerjinizden vererek onları büyütmediğinizden, zihin enerji bulamaz ve sonuç olarak kendiliğinden susar. Siz yine otobüstesinizdir, ancak sizi rahatsız eden şikayet düşünceleri gitmiştir. Düşünceler gidince geriye sadece otobüste oluşunuz kalmıştır. Sakinlik gelir ötesinde de. An’ı kabullendikçe düşünceler arasında aralıklar, boşluklar çıkar. Bu boşluk dinginliktir. O dinginlik, varoluşun dinginliği ile bir olduğundan nerede, ne şartta olursanız olun içinizde bir huzur belirir. Çünkü siz zihin ürünü olan olaylar, düşüncelerden daha engin ve daha derin olduğunuzu idrak etmeye başlarsınız.
Doğumunuzdan ölene kadar hatta daha ötesi, yaşamınızdaki olaylar, düşünceler, duygular yaşamınızın içeriğini oluşturur. Ancak sadece anda kalarak idrak edeceğiniz gerçek benliğinizin yaşamınızın içeriği ile bir alakası yoktur. O ben mutlaktır hep vardır.
Geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyan zihni fark ederek, o an ne olursa olsun her şeyi olduğu gibi kabul ederek an da kalırsınız. Böylece zaman kavramından çıkar, aydınlığa kavuşursunuz.
Yorum yap