Dogmalarla yaşamanın kolaylığından olsa gerek, inançları akılla aşıp hakikati aramadan, korktuğumuz/korkutulduğumuz için sorgulamadan, sorumluluktan kaçtığımız için diğer ibadetler gibi kurban bayramının manasını da tam olarak algılayamadan yaşıyoruz. Kan akıtıp, et dağıttığımızda görevi tamamladığımızı düşünüp, cennete bir adım daha yaklaşmanın huzuru ile bayramlarımızı geçiriyoruz. Hatta artık bu huzuru, “Oh 9 gün tatil oldu.” diyerek beş yıldızlı otel şezlonglarında uzanıp çektiğimiz selfieleri, sosyal medyada paylaşmanın verdiği huzurla değiştiriyoruz. Kurban kesmenin zahiri eyleminden daha önemli olan, bizi hakikate götürecek derin manaların idrak edilmesi iken, bırakın batıniyi, zahiri manadan bile iyice uzaklaştığımız bayramlar yaşıyoruz.
“Niye kurban ediyoruz, neyi kurban ediyoruz?” sorularını sormak yerine, “Bu sene koyun mu kessek, danaya mı girsek, koyun eti de kokuyor, hepsini kıyma mı çektirsek, ilk gün kavurma mı yapsak, yoksa mangalı alıp çoluk çocuk pikniğe mi gitsek?” sorularını soruyoruz kendimize. Zahiri olarak ibadeti yaptık mı iş bitti sanıyoruz. Kurban kesin ama esas olarak manasını kavrayın tavsiyelerini, her şeyi çok bildiğimiz için “Tövbe tövbe, günaha girme…” gibi düşünmekten kaçış cümleleri ile hemen kestirip atıyoruz. Çünkü; “Etin burası güzel, burasını kendime ayırayım‟ açgözlülüğünü, “ben kendime 1 kilo fazla pay ettim kimse anlamadı‟ yalancılığını, “Aman Ahmet’ e ne vereyim o bana şunu şunu demişti‟ kinciliğini, “Dağıtacak da adam pek yok bizde kalabalık aileyiz derin dondurucuda yer çok‟ cimriliğini, “Aman hepsi benim olsun‟ bencilliğini, bunların hiçbirisi olmasa bile her şeyi usulüne göre yapmanın, ibadeti tamamlamanın gururunu veren nefsi ve zihni esas olarak da bu nefsin sahibi ego BEN’i kurban etmek zor geliyor. Çoğunluk da zaten bu kavramlar ne demek bilmiyor, bilmek de istemiyor. Kurban bayramını çoğumuzun yaptığı gibi zahiren kutlamak, hem kişisel hem de toplumsal olarak birçok faydalar içerir. Ete ulaşamayan, maddi durumundan ötürü zorluk çeken kişilere yapılan bu yardımların faydalarını zaten bilmekteyiz. Ancak, kurban bayramı sadece şeriata ait zahiri yönü olan ibadetlerden ibaret değildir.
Her şeyde olduğu gibi kurban bayramının da çok derin, batın (iç yüzüyle ilgili) sayısız hikmetleri vardır. Kurban bayramının ilk gününe kurban günü, diğer üç gününe ise teşrik/doğuş günleri, bir önceki güne de bilindiği gibi arefe günü denir. Kurban; kelime olarak kurbiyet, yakınlık demektir. Burada yakınlık, Öz’e, Allah’a, gerçek kendine, benliğine erişmeye, beka bulmaya yakınlaşma manasındadır. Bu yakınlık zahiri manada arefe günü başlayıp, bayramın dört günü boyunca getirilen tekbirle dile getirilir. Arefe günü ile birlikte beş gün sürmesi, beş manevi mertebenin manasının idraki içindir (Hafa, ruh, nefs, kalp ve sır). Arefe günü, hafa mertebesinin manasını taşır. Birinci gün ruh, ikinci gün nefs, üçüncü gün kalp, dördüncü gün ise sır mertebesinin sırlarının açılması manasını taşır. Böylece, Hafa’nın anlamını taşıdığı fena/yokluk arefesine ulaşan kişinin, “ruh, nefs, kalp ve sır” mertebelerinin idrakine ermesi ile kişi yakınlık/kurban bayramını ebediyen kutlar. Yani kurban kesmenin esas manasını yaşamış olur. Burada kurban kesmek, batıni manada ben ile rabbi/ öz benliği arasındaki yakınlığı kesmek anlamına gelir. Çünkü ne kadar yakın olursa olsun, yakınlıkta ayrılık, ikilik vardır. Oysa hakikatte ikilik değil, teklik, vahdet vardır. Kurban kesmenin manası yaşandığında/idrak edildiğinde, ben ile Allah arasındaki ayrılık algısı kalkmış olur.
Kısaca; Batıni mana deyince genel olarak öfkenin, nefretin, cimriliğin, açgözlülüğün, kibrin törpülenerek bunların kaynağı olan nefsin kurban edilmesi bilinse de, nefsini dizginlemiş, örneğin açgözlülüğünden, bencilliğinden, cimriliğinden sıyrılmış, cömert, merhametli, sevgi dolu sıfatlarla yaşayan kişi, hala bir kişi ise, yani ben ALGISI var ise esas kurban olayı hala gerçekleşmemiştir. Yaptım, ettim, kestim, dağıttım, geldim, gittim.. diyen o özne olan Ben’ i kurban edebilmektir esas olan. Bu bir algı atlaması, bilinç yükselmesidir. Zihnin sorgulaya sorgulaya, sonunda secde edip teslimiyeti ile ego ben’in Allah’ta yok olması, “Ben”in kendi hiçliğini ama aynı zamanda her şey olduğunu idrak etmesidir. Aksi takdirde nefsini kurban etmiş, ancak benliğini kurban etmemiş kişi hala bir kişi ise hala Allah’a kurb’dur, yani yakındır. Ne kadar yakın olursa olsun, yakın olanda ayrılık vardır. Hakikatte ise teklik, birlik (Kul huvallahu ehad).
Bu idrakin herkese nasip olması dileğiyle, herkesin bayramını kutlar, hayırlı bayramlar dilerim.
Kaynaklar:http://meslekiresul.blogspot.com\2012\10
Yorum yap