Fakat bu bir nevi uyuşturucudur, kısır döngüdür ve “Neden bir türlü olmuyor?” sorusunun da cevabıdır. Pozitif ya da olumlu düşünme sadece ateşleyici bir başlangıç ve ilk adımdır, değişimi başlatır, fakat dönüşüm için yeterli değildir. Değişim ve dönüşüm aynı şey değildir! Değişim; kısa süreli, aynı paralelde, şekilsel yanılsamalar yaratırken, varlığı ikilik boyutundadır. Dönüşüm dediğimiz şeyin varlığı ise; dualitenin/ikiliğin (pozitif ve negatifin) ötesindedir. Dönüşüm, pozitif ve negatifi barındırırken ikisi de olmayandır. Başka bir deyişle, ikisinin birlikteliğinden ya da erimesinden ortaya çıkan farklı, üçüncü bir boyut ya da boyut ötesidir, yaratıcıdır ve bunun ilk şartı; KABULDÜR. Peki nedir bunu sağlayan? Işıktır! Karanlığı aydınlatabilen tek şey; ışıktır! Çünkü ışık; görece, edilgen ve pozitif bir değer ya da karanlık gibi yine görece, edilgen fakat negatif bir değer değildir. O etken, aslolan, öz bir niteliktir. NUR’dur! Karanlık ya da aydınlık, içindeki bu Nur’un miktarına göre ölçülür. Karanlık ve aydınlık, ışığın azlığı ya da çokluğu ölçüsüne göre değerlendirilir ve işte bu nedenle ikisi de dualiteye tabidir. Işık ise; dualitede iş görebilir, hatta yaratırken tabi olmayandır ve işte bu nedenle dönüştürücü etkiye sahip olandır. O nedenle, karanlığı / negatifi, aydınlanmaya ya da pozitif olmaya çabalayarak, savaşarak hiç bir şekilde dönüştüremezsiniz, ancak ışığı açarak bunu yapabilirsiniz! “Nefsini silenlerden olmamak, bilenlerden olmak” bundandır. Çünkü, nefs görebilen için, hakikat yolunda en kıymetli hazinedir. Nefs O’ndan değil midir? Karanlık O’ndan değil midir? O vakit sormak gerekir nedendir, nereden nereyedir, nasıl kullanılmalıdır? Işık için önce tüm varlığınızla her an şüphesiz dileyin, yargılarınızı bırakın, tüm iyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, aydınlık karanlık, zihin yanılsamaları, inançlar, öğretiler, fikirler, duygular, düşünceler bunları bırakın, sadece izleyin ve gelen, olan neyse kabulden başlayın. Kabul, yol açıcıların en hızlısı ve hakikisidir; teslimiyet, iman, güven, cesaret ve sabır, güç gibi değerlerin hepsini beraberinde getirir. Yargıyı da yargılamamaktır kabul! Yanlış anlaşılmasın, bambaşka bir sapmaya, yanılsamaya gitmesin; bu demek değil ki keyfe keder yaşayalım, kaybolalım, hiçbir şey hissetmeyelim, karanlığa onay verelim, seçmeyelim vs. Aksine, ancak kalpte birledikten ve özümüzü bildikten sonra hakikaten seçebilir, hissedebilir ve kaybolmayız, öbür türlü zanlardan ibaret kalırız, çünkü bir önceki aşamayı tedrici olarak geçmemiş oluruz.
Bir birim pozitif, bir birim negatife tekabül ederken, nurlanmış tek bir insan bile çok büyük bir miktarda karanlığı dengede aydınlatabilir, bu onun ışığı yani karanlık ve aydınlığın hakikatini idrak etmesindendir. Karanlığı, pozitif kuvvetle anlayamazsınız. Yani aydınlığı anlamak için karanlık, karanlığı anlamak için aydınlık öncüldür, her şey zıttıyladır, fakat bu bir noktada tıkanır çünkü anlamak çözmeye yetmez, işte bu değişimdir! Zıtların birliği ve ötesi ise; dönüşümdür. Karanlığı da aydınlığı da ötesini de, ancak ışıkla idrak edebilirsiniz. O zaman görürüz ki zahiren olmasına rağmen, batınen karanlık da aydınlık da yoktur, bir tek öz vardır. Biz olmayan şey ile iş görmeye çalışıyoruz, halbuki her seferinde çalıştığınız, ışığın farklı tezahürleridir. Karanlık ve aydınlığın üzerinde yükselin, izin verin ışık nüfuz etsin. İnsanlar bir annenin nasıl olur da çocuğunun katilini affedebildiğini, bunun sebep ve sonuçlarını, kimsenin sevmediği birine nasıl ve neden olur da sevgi gönderilebildiğini, bunun sebep ve sonuçlarını anlamıyorlar. Bunlar seçimlerdir, bu seçimler ne olursa olsun, olduğu haliyle zaten ancak özün seçimleridir. Tüm bunlar herkes için geçerli, potansiyeldir ama belli sebeplerle henüz uygun olmayabilir; işte bu nedenle ışığında seçilmiş bir şekilde bir dozu ve rengi vardır ve gökkuşağının her rengi bütünüyle bağlantılı ve ilahidir. Herkeste bu Nur vardır ve fakat önündeki parazitlerden, perdelerden dolayı tam olarak göremez. Eh, bu körlüğün de elbette muazzam bir işlevi, hikmeti, takdiri vardır. Nur’un ortaya çıkışı için nasipse bir kanal açılır ve kişi bu kanalda yolu tutarak dilerse, dilenirse, kendine, özüne, O’na yürür. Yol O’ndan O’nadır. Yaradan insanda sırlamış kendini, Aşkla yaratılmış tüm aydınlık ve karanlık, sonsuzluk serilmiş… Hal böyleyken, insanın kendi kendine ve diğerlerine olan inançsızlığı, sevgisizliği, hadsizliği tüm varoluşun en büyük dramı, olmazsa olmazı ve paradoksudur. Tüm dramlar, paradokslar ve yanılgılar O’nun Nur’uyla yanıp kül olur, kul olur, Aşk olur, O Nur’un tek bir zerresini hissettiğinizde karanlıklar cennet olur. Uzun lafın kısası; dönüşüm budur. Ötesi var mıdır? Vardır elbet, yol sonsuz, ama önce değişimden dönüşüme adım atmak gerekir.
Yolunuz açık, ışığınız daim ve nasip olsun.
Yorum yap