Varoluş Dergisi

YORGUN SAVAŞÇIYA

Çocukluğunu hatırla. Küçücük dünyanı altüst eden, o kısıtlı dağarcığınla baş edemediğin, bütün savunmasızlığınla altında ezildiğin korkularını, hayal kırıklıklarını… Büyüdün, okula gittin, o bitti başka okula gittin, hepsi bitti işe girdin, belki orayı bıraktın başka işe girdin, hobiler edindin, başka başka çevrelere girdin. Girip çıktığın her ortamda karşılaştığın, hayatına girip çıkan, çıkmayıp kalan, girmeyip kenarından geçen, tam ortasına kadar girip bir bomba bıraktıktan sonra çıkan, ürküten, hayal kırıklığına uğratan, acı veren herkesi, her olayı hatırlayabildiğin kadar hatırla. Bütün o zorluklardan sen geçtin, bütün o acılara sen katlandın, hepsini de bir şekilde atlattın.

Şimdi seni mutlu eden yerleri, olayları, kişileri bir bir hatırla, zamanda sıra ile gitmen şart değil, atlaya zıplaya hatırla, bırak kopuk kopuk da olsa, kahkaha dolu, sevgi dolu, umut dolu, ışık dolu anlar bir bir canlansın zihninde.

Şimdi de karanlık anlarla aydınlık anları karıştır, birlikte hatırla, gör, nasıl birbirleri ardına eklendiler, hiçbirinin içinde sonsuza dek kalmadık, zaman denen görünmez ip onları nasıl sıra ile bağladı, nasıl aktılar, o akan şeyle birlikte bir yaprak gibi nasıl biz de aktık… Ve şimdi bugündeyiz.

Bugün eğer karanlık bir kuyunun dibinde yapayalnız ve çaresiz hissediyorsan kendini, bil ki yarın oradan çıkacaksın ve göreceksin ki, meğer o kuyuyu yemyeşil bir ovanın ortasına yapmışlar. Dışarıda sıcacık güneşli bir hava, etrafta mis kokulu çiçekler, tatlı bir meltem, cıvıldayan kuşlar varmış. Oturup bu güzelliğin tadını çıkar. Evet bir gün belki yine bir kuyuya düşersin. Ama oradan da çıkarsın. Bir kuyunun dibindeyken insana en gerekli şey, burada sonsuza kadar kalmayacağı, er ya da geç o yemyeşil, güneşli ovaya çıkacağı bilgisi. İnancı değil, ‘bilgisi’ ve bunu bilmene yetecek kadar yaşadın.

Acının kör kuyusundan geçip düzlüğe çıkanı ödüllendirir evren. Karanlığı ışığa dönüştüreni. Korkuyu sevgiye. En çok, herkesin kolay kolay katlanamayacağı acılara katlanırken kalbinin temizliğini kaybetmeyeni, onu daha da temizleyip parlatabileni ödüllendirir. En koyu karanlığın içinden, tüm asaletiyle ve adaletiyle süzülerek aydınlığa çıkanı… En büyük korkuların pençesinde çaresizce kıvranırken, içinde saklı tohumu keşfedip ondan sevgi büyüteni… Herkesin kolay kolay kaldıramayacağı yükleri uzun süre tek başına gık’ı çıkmadan taşıyan, taşırken güzelleşeni ödüllendirir en çok.

Seni tarif ettim. Çok güçlüsün. Sevginin korku üzerinde, aydınlığın karanlık üzerinde sahip olduğu güç kadar güçlüsün. Yaşadığın zorluğun içinde evet biraz dur, öğreneceğini öğren, alacağını al, ama orada vadesinden uzun da kalma, günü geldiğinde çık, geçmez dediğin zamanlar bir bakmışsın an, kapanmaz dediğin mesafeler bir bakmışsın adım olmuş.

O bir adımı da at; sana ayrılmış cennet bahçesinin kapıları o zaman açılacak önünde. O kapıdan da geç ve keyfini sür ondan sonra.

Bunu çoktan hak ettin.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler